Kur’an’ın yakılması ve Ümmetin içler acısı hali / Ahmet Rençber

Kur’an’ın bütün hükümleri hayatımızın her alanında, her anında, sinelerimizde ve zihinlerimizde hakim olmalıdır. Ve topluma can veren hayat rehberimiz Kur'an olsun ki toplum onunla değer kazansın. Öyle ise herkes kendine düşeni yapsın ki hiç kimse Kur’an’ı yakma cesaretini kendinde bulamasın.

Kur’an’ın yakılması ve Ümmetin içler acısı hali / Ahmet Rençber

Geçen hafta İsveç’te aşırı sağcı Rasmus Paludan adında rezilin biri devletin resmi polislerinin koruması altında bütün dünyanın gözü önünde Müslümanların kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’i yakmasına herkes şahit oldu. Hemen akabinde bu kez de Hollanda’da gene aşırı sağcı biri polis koruması altında Kur’an’ı yaktı. İki gün arayla ayni şekilde Danimarka’da Kur’an-ı Kerim’i ateşe verdiler. Üstelik bu adamlar kendi yüzlerini ve kimliklerini gizlemeden basını çağırıp, kameraların karşısında İslam’a ne kadar düşman olduklarını göstermiş oldular.

Görüldüğü gibi bir tarafta üç beş insan var ve diğer tarafta ise bir buçuk  milyar Müslüman nüfusa sahip olan bir topluluk var. Gerçekten bu topluluk var mı yok mu burası ciddi bir şekilde tartışılmalı. Şayet böyle bir kalabalık bir topluluk varsa neden kimse bu topluluğu kaale almıyor? Neden bu toplumun bir bağlayıcılığı yok? Neden bu toplulukların kendi içlerinde birlikteliği yok?

Sayıların çokluğu il övünen varsa burada yanıldıklarını düşünüyorum. Şayet sayıların bir önemi olsaydı kendini bilmez üç beş kişi cesaret edip de bugün bir  buçuk milyar Müslümanın gözlerine bakarak Kur’an-ı yakmaya cesaret edemezlerdi. Onlar da biliyor ki Müslümanların kendi aralarındaki ihtilafları nedeniyle Kur’an’a  ve Sünnete kulak verip ona göre hareket etmemektedirler. Kur’an’ı koruma diye bir dertleri de yoktur.

Bildiğiniz gibi bir çok Müslümanın evinde Kur’an-ı Kerim var. Ve onu çok güzel bir örtü ile sarıp yada bir çantaya koyup ona hürmeten odanın kıble tarafına duvara yüksekte asarlar. Onlara göre Kur’an'a en büyük değer bu şekilde verilir. Ve böylece Kur’an’ı da çok iyi bir şekilde korumuş oluyorlar. Halbuki bu şekil Kur’an-ı Kerime haksızlıktır, bu onu haps etmekten başka bir şey değildir. Elbette biz Müslümanlar Kur’an-ı Kerim'i her ne şekil olursa olsun onu korumak zorundayız. Ona saygısızlık yapılmasına, yada hakaret edilmesine asla müsaade etmemeliyiz. Ama bu koruma sadece onun Mushaflarıyla sınırlı kalmamalı. Kur’an’ın bütün hükümleri hayatımızın her alanında, her anında, sinelerimizde ve zihinlerimizde hakim olmalıdır. Ve topluma can veren hayat rehberimiz Kur'an olsun ki toplum onunla değer kazansın. Bu olursa ümmet arasındaki ihtilaf çözülür ve düşmanlıkların önü kesilmiş olur. Kısacası Onu hayatımızın merkezine koymalıyız ki  hem birey, hem aile ve toplum onunla ruh bulsun, ayağa kalkıp dirilsin.

Yüce Allah, toplumu uyarması için Müddessir Süresinin ilk ayetlerinde Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’e şöyle emrediyor;

'Ey bürünüp sarınan (Resulüm) kalk ve insanları uyar'. O toplumu uyarması için Allah (C.C) Hz.Muhammed (S.A.V)’e görev veriyor. Kur’an ile o toplumu uyarıp ayağa kalkmasını Hz. Muhammed’e bildiriyor. Ve ondan sonra Hz Muhammed o toplumu Kur’an’ın rehberliğinde cehaletten aydınlığa çıkarmıştı. Ve ondan sonra o toplum Asrı Saadet olarak anılmıştır. Ve bugüne kadar bu isim ile anıla geliyor.

Günümüze gelirsek toplum olarak bizim O günkü cahiliye döneminde eksik bir yanımızın olduğunu sanmıyorum. Öyle ise bizleri de birilerinin uyandırması lazım gelmez mi? Bunu kim yapacak? Bundan sonra bir peygamber gelmeyeceğine göre bu görevi kendini Müslüman kabul eden herkes yapmaya mecburdur. Fakat bizi uyandırması biraz zor ve zahmetli olur. Neden derseniz çünkü her birimizin üstünde beş on tane örtü varda ondan dolayı uyanmamız zor olur. Onun dışında kendimizi mağaraya hapis etmişiz ve mağaranın önüne kalın duvarlar örmüşüz ve bu duvarları yıkmak pekte kolay olmaz.

Dolayısıyla elbette Kur’an’ın yakılmasına üzüleceğiz ve  bu şekilde saldırılara engel olmak için ne gerekiyorsa onu yapmak biz Müslümanların görevidir. Tabi ki Onun saygı ve sevgisini kalbimizde korumalıyız. Öbür taraftan Onu koruyacak olan Allah’tır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama daha ziyade korunması gereken bu ümmetin birliği ve beraberliğidir. Üzülecek bir şey daha varsa oda bu ümmetin perişan halde olmasıdır. Düşünün bu ümmetin her gün yüzlerce gençleri vuruluyor yada sakat bırakılıyor. Aynı şekilde bin bir zehir çeşidiyle insanlarımızı zehirliyorlar. Bunda da hedef olarak özellikle gençleri seçiyorlar. Tabiki hem Kur’an’ın hem de insanlar korunması için yapılması gerekenleri yapmak hepimizin vazifesidir. Öyle ise herkes kendine düşeni yapsın ki hiç kimse Kur’an’ı yakma cesaretini kendinde bulamasın. Şayet bizler bunu yapmasak daha çok Kur’an’ı ateşe verirler. Daha çok canımız yanar. Ama öncelikle üstümüzde ki örtüleri bir tarafa atmamız lazım ondan sonra da herkes içinde bulunduğu mağaradan çıkarılsın. Peki biz mağaradan nasıl çıkabiliriz? Mağarada olduğumuza inandığımız gün!

Ahmet Rençber