28 Şubat şeref madalyası-1 / Mücahid Haksever

Mahallede 150’ye yakın erkek, bir o kadar da kız çocuğu camimizde Kur’an dersi alıyordu. Camimiz sürekli polis tarafından basılıyordu. Gündüz polisler, geceleyin de hain örgüt, camide ders verilmesine engel olmaya çalışıyordu. Görünüşte iki düşman yapı, Kur’an düşmanlığında ittifak etmişlerdi.

28 Şubat şeref madalyası-1 / Mücahid Haksever

Herkesin geçmişinde, hatırladığında sevindiği anıları olduğu gibi, onu üzen, hatırladıkça ciğerini paralayan anıları da vardır. Bu ülkede inancını yaşamaya çalışan hemen hemen herkesin o döneme ait acı hatıralarının olduğu bir dönem de 28 şubattır. Bir 28 Şubat yıldönümümde basında o döneme ait haberleri izlerken benim de o döneme ait acı hatıralarım canlandı gözümde.

O dönem diyanetin resmi imamıydım. Camimin yan tarafında hayırseverlerin yardımlarıyla yaptırdığımız medresede yatılı kalan talebelere İslami ilimler dersleri vermeye çalışıyorduk. Bunun yanında da mahallede 150’ye yakın erkek, bir o kadar da kız çocuğu camimizde Kur’an dersi alıyordu. Camimiz sürekli polis tarafından basılıyordu. Gündüz polisler, geceleyin de hain örgüt, camide ders verilmesine engel olmaya çalışıyordu. Sanki ağız birliği etmişlercesine, gündüz görevini tamamlayan polis görünümlü eşkıyalar, geceleyin güya düşmanı oldukları örgüte görevlerini devrediyorlardı. Görünüşte iki düşman yapı, Kur’an düşmanlığında ittifak etmişlerdi. En son başa çıkamayınca tutuklayıp hapse attılar. Onların amacı gözdağı vermekti. Hapiste de İslami ilimler dersleri devam etti. Hapiste bizleri orada tutmalarını gerektirecek bir delilleri olmadığı için bizi bırakmak zorunda kaldılar. Tekrar resmi görevimize ve camimize geri döndük.

Geri dönmemize sinirlenen, baskı, tehdit ve saldırılarının da sonuç vermediğini gören bu şebeke, bu defada başka bir yola başvurdular. Bizleri yurdumuzdan zorla sürmek. Onlara göre yaşadığımız şehirden başka bir şehre sürülmemiz halinde bu hizmetler duracak, bizler de akıllanacaktık. Karadeniz’in kışları -27 derece soğuğu olan bir dağ köyüne sürdüler.  8 sene boyunca sürgünde kaldık. Elhamdülillah tüm sürgün yerlerinde İslami hizmetler hız kesmeden devam etti. Daha doğrusu bir Müslümanın yapması gerekenler yapılıyordu. Anormal bir durum yoktu. Anormal olan bu İslam düşmanlarının bir Müslümanın gündelik yapması gereken hizmetleri engelleme çabalarıydı. Yapması gerekenler yapılıyordu. Ama bununla beraber tedbirlerde ihmal edilmiyordu. Çünkü çok tehlikeli işler yapılıyordu. Doğuda (güya) körpe zihinleri zehirlenmesin diye batıya sürdükleri kişiler şimdi de aynı ihaneti(!) burada da işliyorlardı. Yaz döneminde sadece 40 günlüğüne verilmesi gereken Kur’an dersleri yılın tamamında veriliyordu. Kur'an-ı Kerim'i bitirenlere, Arapça gramer, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri veriliyordu. Sizi gidi vatan hainleri sizi!  Bu ihanetin (!) gizli kalması için cami talebelerine sık sık tatbikat yapılıyordu. Dersin ortasında, “Jandarma” dendiğinde tüm çocuklar kitaplarını saklayıp oyun pozisyonu alıyordu.

Bir keresinde ders saatinde uzaktan jandarma gözüktü. Çocuklar da boyunlarında ve sırtlarında, Arapça gramer, tefsir, fıkıh ve hadis kitapları gibi muhtelif suç aletleri olduğu halde terör üssü(!) olan camiye doğru gidiyorlardı. Jandarma yaşları 8 ila 13 yaş arası değişen bu teröristleri (!), bu çok tehlikeli suç aletleriyle yakalarsa, Allah korusun, bu çocukların idam cezası almaları içten bile değildi. Çocuklar, ikaz sesini duyamayacakları bir mesafedeydiler. Allah’a tevekkülden başka çare kalmamıştı. Tam o anda sanki melekler bir çocuğun bakışını jandarmaların olduğu tarafa çevirdi. Uzaktan çocuğun bir yangını söndürmeye çalışan kişinin telaşıyla çocukları jandarmaya karşı uyardığı fark edilebiliyordu. Yazdı, buğdaylar uzamıştı. Çocuklar, telaşla kitaplarını, Kuran’larını buğdayların içine fırlattı. Tüm çocuklar oyun pozisyonu aldı. Jandarma arabası çocukların önünde durdu. Çocukların sonradan anlattıklarına göre, camiye gidip gitmediklerini, cami imamından ders alıp almadıklarını sormuşlar. Böyle bir olayın olabileceği ihtimali üzerine her gün camide yapılan tatbikatlar sonuç vermiş, çocuklar heyecanlanmadan ders almadıklarını, burada oynadıklarını söyleyebilmişlerdi. Askerlerde ülkeyi büyük bir tehlikeden korumanın verdiği o sevinçle köyü terk etmişlerdi.

Hikâyenin devamı bir dahaki yazımızda. Bir dahaki yazımızda buluşuncaya dek, Allaha emanet olun. Dualarınızı bekliyorum.

Mücahid Haksever / Habernas