Arap Baharı, İhvan ve Batı / Hayrettin Karaman

Arap Baharı, diktatör, despot ve dine uzak yönetimler altında maddi ve manevî olarak bunalmış, daralmış, bıçağın kemiğe dayandığı kerteye gelmiş toplulukların isyan hareketidir.

Arap Baharı, İhvan ve Batı / Hayrettin Karaman

 

Arap Baharı adı verilen hareketi Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketi olarak değerlendirmek doğru olmaz, ama bu hareketi destekleyen, başarılı olduğu takdirde iktidara gelecek olan İslâmî hareketin Mısır’da olduğu gibi İhvan olduğu da inkar edilemez.

Arap Baharı hareketini baştan beri imkanlarımın elverdiği ölçüde takip ediyorum, İhvan hakkında da yeterli bilgiye sahip olduğumu düşünüyorum. Bu hareketin İslâmî ve yerli olup olmadığı konusunda baştan beri farklı görüşler ve değerlendirmeler vardır, bu “kafa karışıklığı veya karıştırıcılığı” bugün de devam ediyor.

Benim kanâatim şudur:

Arap Baharı, diktatör, despot ve dine uzak yönetimler altında maddi ve manevî olarak bunalmış, daralmış, bıçağın kemiğe dayandığı kerteye gelmiş toplulukların isyan hareketidir ve hedefi, çoğunluğu teşkil ettiği ve daha örgütlü olduğu için Müslüman halkın iman ve değerleriyle devrede olduğu yönetimlerin iktidara gelmesidir. İşte bu yüzden ABD, İsrail, Batı, Rusya ve benzerleri bu harekete karşı çıkmışlar, daha önce sözde karşı çıktıkları totaliter yönetimleri destekleyerek, askeri darbelere arka çıkarak bu hareketi kışa çevirmek istemişlerdir.

Buraya kadar yazdıklarıma farklı görüş ve değerlendirmelerden örnekler sunacağım:

Bir internet haber kanalında 22 Mayıs 2012 tarihli bir yazıda “Arap Baharı İslami Devrim Değil” başlıklı şu değerlendirme naklediliyor

Fransız İslamolog ve siyaset bilimci yazar Olivier Roy’un ‘Arap Baharı’ hakkında yazdığı ‘İslami Bir Devrim Değil’ başlıklı çarpıcı makalesi Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmelerle kendinden geçen İslamcı düşünürlerin içler acısı halini anlamamıza yardımcı oluyor. Roy, Arap Baharı isyanlarının laiklik istemese de laik bir hareket olduğunu savunduğu yazıda, göstericilerin İslami sloganlar atmaması ve İslami taleplerde bulunmamasını ‘İslami devlet ütopyası’nın son bulmasına bağlıyor. Yazarın dikkat çektiği bir diğer konu da İslamcıların burjuvalaşması, demokratik sistemlere entegre olması ve alternatif bir ekonomik modeli savunmamaları. Bütün bunların yanı sıra yazar ‘yine de İslam’la işimiz henüz bitmedi’ diye ekliyor.

Haber kanalı şu bilgiyi de ekliyor: Betül Genç tarafından Altüst dergisi için çevrilen yazı derginin 3. sayısında yayınlandı.

El-Kudsü’l-Arabî Genel Yayın Yönetmeni Abdülbari Atwan’ın değerlendirmesi:

Arap Baharı’nın orta yerinde İsrail sekiz gün boyunca Gazze’ye saldırdı ve tüm İslam alemi ayağa kalktı. Batı’nın anlamadığı işte tam da bu. Arap Baharı derken de gerçekte sadece iki devrim oldu: Majör olan Mısır’da, minör olan Tunus’ta yaşandı. Arap Baharı’nın en büyük başarısı Hüsnü Mübarek’i devirmesidir. Çünkü 65 yıllık ülke tarihinde İsrail 40 senesini istikrar ve barış içerisinde geçirdi. Son savaşı 1973 savaşıydı. 1979’da Camp David Anlaşması imzalandıktan sonra Mısır’da da değişiklikler oldu ve Hüsnü Mübarek başa geldi. İsrail’in kendi içindeki istikrarının simsarı Mübarek’ti. Bu tamamen Mısır’ın ulusal, yerel dinamiklerinden kaynaklandı. Diktatörlerin, liderlerin yaptığı yolsuzluklar, Batı’nın bizi aşağılaması, bunlar hazmedebildiğimiz şeyler değil. Biz Araplar içimizdeki düş kırıklığını aydınlatacak, bizi harekete geçirecek bir kıvılcım bekliyorduk. Bu da Tunus’tan geldi ve etrafa yayıldı. Batı bunu engellemek, kendi lehine çevirmek istedi, ama engelleyemediler…

Gannuşi’nin Değerlendirmesi:

Nahda Hareketi lideri Tunuslu Gannuşi, “Siyasal İslam gerçekten başarısızlığa mı uğradı?” başlıklı bir yazıyı kaleme aldı. Timeturk’ün Türkçe’ye çevirerek verdiği yazıdan:

Gannuşi yazısında, Batı’nın, Siyasal İslam’ın sürekli başarısızlığa uğradığı propagandası yaptığını ancak bunun gerçek olmadığını savunuyor.

Batı’da kullanılan “Siyasal İslam” kavramının Müslümanlarda “İslami hareket” olarak daha geniş bir kavram ile adlandırıldığını ve anlatıldığını söyleyen Gannuşi, “Batı, Siyasal İslam’ın (İslami hareketin) nerede küçük bir darbe yediğini, duraksadığını veya ufak sorunlarla karşı karşıya kaldığını görse bunu hemen ‘Siyasal İslam çöküntüye ve başarısızlığa uğradı’ diyerek propagandasını yapıyor ve ‘Müslümanlar bir şey beceremez’ izlenimi veriyor. Halbuki durum göründüğü gibi değil. Siyasal İslam tarih boyunca hiç olmadığı kadar güçlü ve hiç olmadığı kadar halk arasında da yayılmış durumda. Bugün İslam dini, dünyada en hızlı ve en istikrarlı şekilde yayılan dindir. Çünkü İslam, Batı’nın konuşup da uygulamadığı adalet, özgürlük, eşitlik, hukuk kavramlarını en doğru şekilde benimseyerek uygulamaya koymuştur.”

Örnek olarak Mısır’da Mursi’nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak ülkenin başına gelmesi ve ardından askeri darbeyle ‘Siyasal İslam’a büyük darbe vurulduğunu söyleyen Gannuşi “Bazen gerilemeler olur, duraksamalar olur, darbeler olur, sorunlar olur ama bunlar başarısızlık anlamına gelmez. Her zorluğun ardında bir kolaylık vardır. Kendini medeni olarak tanıtan Avrupa, sadece Mursi’ye ve ‘Siyasal İslam’a değil aynı zamanda halkına darbe yapan Sisi’nin yanında durarak medeniyete, demokrasiye ve adalete darbe yapmıştır. Halbuki Mursi, Avrupa’nın toz pembe sloganları olan o medeniyet, özgürlük, adalet ve demokrasiyi Mısır halkına gerçekten sunduğu için darbeyle indirildi. Bu darbede ne Mursi ne de ‘Siyasal İslam’ kaybetti. Aksine kaybeden darbeci ve onu destekleyenler oldu. Çünkü medeniyetten uzak olduklarını tüm dünyaya gösterdiler. ‘Siyasal İslam’ ise bu zor durumu değerlendirerek safları birleştirip hatalarından ders çıkararak yeni bir yol haritası çizecektir. Bu da başarısızlığın veya çöküntünün değil aksine daha güçlü yeni bir dirilişe hazırlık olduğunu gösteriyor.”

Bugünlerde Yemen, Cezayir, Sudan ve Libya’da olup bitenlere biraz da “Arap Baharı ve muhalifleri” penceresinden bakmakta fayda var. (Hayrettin Karaman / Yenişafak)