Şiddetten hileye: Suçta tekâmül-1 / Selahattin Nasranlı

Zeka ve dehaları sayesinde; kötülükte ihtisas yapmış, suçta tekamül geçirmiş ve kriminalitede profesyonelleşmiş kişilerin ifsatları, düzen ve nizam kılıfına bürünmüştür.

Şiddetten hileye: Suçta tekâmül-1 / Selahattin Nasranlı

Neden gelmekte olan Emevi Rejimini sahabe gibi değerli insanlar dahi göremedi? Niçin Çanakkale Savaşı’nda ülkeye giremeyen düşman, birkaç yıl sonra çağdaşlık maskesiyle, güller ve kırmızı halılarla ülkeye sokuldu?

Osmanlı’nın binlerce mollası-aydını nasıl da yeni rejimin ayak seslerini duyamadı. İmparatorluk içinde milliyetçilik yapan bir Türk aslında kendi devletini parçalamakta olduğunu neden anlayamadı?

Milyonlarca züht ehli Hristiyan alimi neden geleceğin Batı toplumunu sezemediler?
..... Ve daha nice sorular?

Gıdaları fitne olan katmerli bazı önderleri, ideoloji veya sistemleri gereğince tanıyamamak tüm insanlığın 'hassaten Müslümanların' en büyük dertlerinden biri olsa gerek. Öyle ki onların şerlerini çok zaman alimlerimiz dahi görememişlerdir. Hatta farklı bir yolla -sezgi ve işrak yoluyla- metotlanan kimi evliyamız dahi bu günah tohumlarını görememiş olacak ki haklarında bazen pek övgü dolu sözleri serd etmişlerdir.

Sahi sorun nedir? Neden suçun bazı aşamalarını görme basiretimiz böyle dumura uğramıştır?

Neden İslam ümmeti; kimi tilki huylu, çoban postlu hilebazları görmez? Eksik olan ne?

Suçlular anlamında bakılırsa 'şahsımca' bir cevap da odur ki, bu kimseler zeka ve dehaları sayesinde; kötülükte ihtisas yapmış, suçta tekamül geçirmiş ve kriminalitede profesyonelleşmiştir. Adeta yürüyen düzen ve intizamla perdelenmiş fitne ehlidirler. İfsatları düzen ve nizam kılıfına bürünmüştür.

Basit kaba şiddetten uzaklaşarak, derin ve perdeli suça yönelerek uzman müfsitler kesilmişlerdir. İşte rahmetli Cemil Meriç, belki bu gerçeği kavratan nadir bir feraset örneği sergiler. “Suçta tekâmul, şiddetten hileye geçişledir” sözü bunları tarifte pek mutabıktır.

Öte taraftan aldananlar anlamında bakılırsa iyilerimiz; kemal kötülüğe karşı, kemal anlamda iyilikten uzaktırlar. Bu anlamda bir denklik yoktur. Öyleki bazı iyilerimiz; ibadet ve taatte mümtaz olsa dahi siyasi ferasette miyop ve mevcut dini kültürle de donanımsızdırlar.

Nakıs hakikat, kemal şerri anlamada acizdir.

Esasen kendimizden ve de etrafımızdaki hayvanattan biliyoruz ki en ilkel ve görünür suçlar; şiddeti ve kabalığı bariz suçlardır: Nefsine amade bir gaspçının masum kadının çantasını almak için o kadını metrelerce yerde sürüklemesi, hiper zalim Cengiz ve ordularının Bağdat’ta yüzbin Müslümanı öldürmesi, emperyal Batı’nın Afrika’yı işgali, Yezidlerin yaptıkları... hep bu bayağı suç nevindendir.

Haliyle bu suç türü; insanın en ilkel hayvanlık canavarlık aşamasıdır. İçgüdüsel düzeydir. Hayvani suçlar, Eski Dünya toplumlarında pek çok yapılırsa da geldiğimiz aşamada fazlaca tiksindirici ve sırıtıcıdır.  

İşte burada Medeni Dünya, geldiği aşamada bu hayvani yönü 'en azından Batı dünyasında' engellemek ister (ki bir tokat atmak sizi 6 ay kadar hapse atabilir). Canavarlık yönünün tatminini de oyunlara ve sinemaya bırakır. Nitekim Batı sinemasına ve oyunlara bakın şiddet sanal alemde tatmin edilmektedir. Kan görse bayılacak olan kişiler yada tıfıllar, sanal şiddette/oyunda yüzlerce kelleden duvar örmektedir. Ama sanal da olsa meşhur Friedrich Nietzsche’nin; “Canavarlarla kavga eden dikkatli olmalıdır. Çünkü kendisi bir canavar olacaktır” sözünü de duruma uyarlamak isterim.

Yani bilelimki sanal alemde suç işlemek de insan ruhuna zarar vermektedir.

Suçun bu ihtisas aşamasında suç yine suçtur ama bu sefer adı “hile” ve “desise” adını alır. Hile ve desise ancak çok zekilerin işidir. Aptallar yapamaz. Burada desise: Hîle, oyun, düzen, entrika, dolap anlamlarına gelir. (Esasen hayvan komşularımız da belli oranda suçta tekamül geçirip hilede uzmanlaşırlar: Tilki, karga, yunus balığı...hep bunu gösterir.)

Suçta gelinen durum, insanın tam da şeytanlık aşamasıdır. Altan, üstten, sağ ya da soldan ön ya da arkadan heryerden saldırır. Hatta içten ya da perdeli.

Nitekim, “Hile ve fitne, perde altında kaldıkça tesir eder. Zâhire çıkmakla iflâs eder, kuvveti söner.”  

Saflar bekleye dursun “Tilki tilkiliğini bildirinceye kadar post elden gider.”

“Biri sizi bir defa aldatırsa suç onundur. İkinci defa aldanırsanız, bilin ki suç sizindir.”

Sadede gelirsek, şiddetten uzaklaşarak hile makamına geçen suçlular, çok defa kahraman ve kurtarıcı olarak bilinirler. Kurtarıcılardan kimisi halkı kurtarmış, ama sonra da kurtardığı halkı iğfal etmiştir. Kimi de fitnesiyle dahi olmuş, ümmeti savaş çemberinden kurtarmış ama sahabe toplumuna hile, fısk ve saltanat şemsiyesi altında bir yaşam sunmuştur.

Ama biliyoruz ki iyilerin burada bazı temel suçları vardır. “Aldatanlar, aldananların açık bıraktıkları kapılardan girmişlerdir.”

Sahi, biz hangi açık kapıları bıraktık da bunca dolap üstümüzde dönmektedir?

Selahattin Nasranlı / Habernas