Mallarınızı sefihlere vermeyiniz / Muhammed Hadi

Zalim güçlendikçe, zulüm çoğalır; hırsız  güçlendikçe daha bir arsızlaşır, fasit zenginleştikçe ifsat alenileşir.

Mallarınızı sefihlere vermeyiniz / Muhammed Hadi

Son haftaki yazımda, “2023 vizyonu” başlığı altında, seçim vaatlerini hatırlatıp, “bu vaatler fazlasıyla yerine getirilmiş olsaydı dahi, Türkiye halkı, Müslümanları ve dünya Müslümanları için ne değişecekti” diye bir soruyla yazımı sonlandırmıştım.

2023 vizyonu bağlamında verilen vaatler yerine getirilmiş olsaydı, ne olurdu?

Türkiye ekonomisi ve gelir dağılımına göz atacak olursak; Türkiye‘nin en yüksek gelirini sahip %20’lik kesim, toplam gelirin %46,7’sini alıyorken, en düşük gelire sahip olanların %20’si ise, toplam gelirin ancak %6,1’ine sahip olmaktadır.

Haksız gelir elde edenler, kamu ihale ve teşviklerinden haksızca faydalananlar, yolsuzlukta pirim yapanlar, yandaş olup yolunu bulanlar, devletin malı deniz, yemeyen keriz diyenler; çalıp çırpmayı helal görenler, ben yemesem, öbürü yiyecek diyenler; hayali şirket kurup, ihracatı da ithalatı da hileli yapanlar, şuraya, buraya çökenler…… bu milyonerler yada milyarderlerin ankette yer almadıklarını, yer alsalar da doğruları yansıtmadıklarını düşünecek olursak; gelir dağılımındaki uçurum farkının daha bir büyümüş olacağını görecektik.

Sıralı yüzde 20'lik gruplar itibarıyla yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirinin dağılımı (%), 2012-2021

Resmi ve gayri resmi orantılara bakacak olursak, Türkiye‘nin ilerlemesi ve gelişmesi, adaletsiz ve orantısız bir şekilde seyretmektedir. Bu orantısız grubun adının dindar ya da başka bir şey olması, hiç bir şey değiştirmeyecektir. Zira meselenin haksız bir kazanç ve zulüm olduğu ortadadır. 2023 vizyonu uygulanmış olsaydı, bu haliyle zulmü, haksızlığı ve adaletsizliği körüklemiş olacaktı.

Bu yazdıklarımdan, garip bir şekilde ilerlemeyi ve büyümeyi istemediğim şeklinde bir sonuç çıktığının farkındayım. İşin aslı, ifade etmek istediğim bu değildir tabi ki. Meramımı farklı bir şekilde ifade edecek olursam, asıl hedeflenmesi gereken şeyin ya da vizyonun; öncelikle toplumun ıslahı, ardından refahı olması gerektiğidir. Islah olmuş bir toplum, refaha kovuşmuş bir toplumdur inşallah. Aksini düşünecek olursak, refah seviyesi çok yüksek ama, ifsat olmuş bir toplumun huzuru olmadığı gibi, akibeti de ziyan olur.

Zalim güçlendikçe, zulüm çoğalır; hırsız  güçlendikçe daha bir arsızlaşır, fasit zenginleştikçe ifsat alenileşir.

İslam halifesi Ömer bin Abdülazîz (r.a)‘ın ibret verici tutum ve davranışıyla sorumuzu başka bir açıdan  daha cevaplamış olayım, şöyle ki;

Bir gün veziri kendisine şu teklifte bulundu:

“–Efendim, Beytülmâl‘den aldığınız tahsisâtın kâfî gelmediği görülüyor. Biraz daha fazlasını emir buyursanız da bir kısmını ihtiyaten biriktirip vefatınızdan sonra evlât ve torunlarınızın zarûrî ihtiyaçları için bıraksanız?!.”

Halîfe şu muhteşem cevabı verdi:

“–Eğer benim geride kalan evlâtlarım sâlih kimselerden olurlarsa, onların sıkıntıya düşmelerinden korkmam. Zira Cenâb-ı Hak;

«…Allah sâlih kullarının velâyet ve vesâyetini bizzat deruhte eder. (Zira Allah onların hâmîsi olur.)» (el-A‘râf, 196) buyurmuştur.

Cenâb-ı Hak, onların velîsi ve vasîsi olduktan sonra onların ileride karşılaşacakları hâllerden hiç endişe etmem!

Yok; salih değil de sefih kimseler olacaklarsa, böyleleri hakkında da yine Kur’ân-ı Kerim’de;

«Mallarınızı sefihlere vermeyiniz…» (en-Nisâ, 5) buyurulmuştur.

Bu nehy-i ilâhîye rağmen sefih olacak çocuklarıma mal mı toplayacağım!”

… 

Bu nehy-i ilâhîye rağmen sefih olacak halka, güçlü ve zengin bir ülke bırakmanın endişe ve çabası beyhudedir.

Refah seviyesi yüksek, dini adaletiyle teşekkül eden, salih kulların, sulh içinde olduğu güçlü bir Türkiye ve güçlü bir ümmet temenni ve duasıyla Allah’a emanet olun.