Güney Kürdistan’da Sular Isınıyor / Nurullah Yılmaz

PKK bölgede bir zamanlar Müslümanlara dayattığı zorbalığı şimdi de Irak Kürdistanında aynısını KDP’ye yapıyor. “Ya benim gibi olacaksın ya da sen hainsin.”, “Ya bana tabii olacaksın, ya da Kürt değilsin.”, “Ya benim istediğimi yapacaksın ya da öleceksin...”

Güney Kürdistan’da Sular Isınıyor / Nurullah Yılmaz

Güney Kürdistan’da son dönemlerde ortam bir hayli gergin. Herkesin merak ettiği soru şu; bu gerginlik iki taraf arasında bir çatışmaya dönüşür mü?  Biraz olsun PKK pratiğine vakıf olanlar olası bir çatışma ihtimalinin bir hayli yüksek olduğunu rahatlıkla tahmin edebilir. Eğer PKK dikte ettiklerini elde edemezse çatışmaktan kaçınmaz. /Nitekim lokal de olsa çatışma haberleri yazıyı tamamladığımız anda medyada yer aldı./

“Zine Wertê Olayı; PKK Bildiğiniz Gibi” başlıklı yazımızın son bölümünde şöyle bir not düşmüştük; “...Nihayetinde bugün için PKK yine istediğini elde edecek görünüyor. Kürdistan yönetimi, gerilimin düşmesi adına muhtemelen oradan Peşmergeyi çekecektir veya bölgeyi sadece YNK güçlerine bırakacaktır. Ancak böyle bir durumda dahi sorunun sadece bugün için çözülmüş olacağını göz ardı etmemek gerek...” Bu hakikati öngörebilmek için ne müneccim olmaya ne de konunun uzmanı olmaya gerek yok. Sadece PKK pratiğine biraz da olsa vakıf olmak kafi.

Daha önce de dediğimiz gibi, PKK ile çatışmak istenilmiyorsa ona teslim olmak ve her istediğini yerine getirmek gerekir. Aksi halde PKK ve zihniyeti ile herhangi bir konuda hak ve adalet temelli uzlaşmak mümkün değildir. PKK’nin kendi dışındaki yapılara üç temel önerisi vardır; “Ya teslim olacaksınız, ya buralardan gideceksiniz, ya da ölürsünüz...”

PKK kaostan beslenen ve kitlesini eğit(e)meyen bir hareket olduğundan dolayı kitlesini zinde tutabilmek için, olağan bir gündem yoksa dahi, mutlaka suni bir gündem veya düşman yaratıp bu kitleyi bir arada tutmaya çalışır. Bunun en kolay yolu da her zaman bir “düşman” yaratmaktır.   

PKK’nin yine en çok başvurduğu yöntemlerden biri de “havuç-sopa yöntemi” ya da “iyi polis-kötü polis” taktiğidir. Yüz tane yönetici veya kurum hakaret eder, aşağılar, küçümser. Bunlardan biri ise daha esnek bir üslup ile konuşur. Bunlara cevap verilince de “bakın bu kadar yumuşak ve olumlu bir açıklamaya nasıl da sert bir yanıt veriyorlar” diye karşı tarafı itham etmeye çalışırlar.

Yapılan kimi açıklamalara geçmeden önce sorunun öncesinde yaşananları daha iyi değerlendirebilmek için kısa değinilerle süreci şöyle özetleyebiliriz;  

Zine Werte olayı ile gerilen ortam, geçtimiz ay içinde  Serzêr Gümrük Kapısı Asayiş Müdürü Gazi Salih’in bir suikast sonucu öldürülmesi, Şengal anlaşması, Hewler’de ki diplomatik misyonlara saldırı hazırlığının ortaya çıkarılması iddiası ve en son olarak Kürdistan halkının en büyük geçim kaynağı olan petrol boru hattının PKK tarafından patlatılması ve bu gelişmelerin ardından en son Garê başka olmak üzere kimi yerlere Peşmerge güçlerinin konuşlanması...

Geçen ay Serzêr Gümrük Kapısı Asayiş Müdürü öldürüldü bir suikast sonucu öldürüldü. Oklar PKK’yi gösteriyor. PKK, inkar etti, ancak kimse inanmıyor... Neden? Zira, yalancı çoban misali, sicili o kadar kabarık ki, bir gün doğru söylese bile, ki muhtemelen doğru değil, kimse inanmıyor.

Ardından, PKK tarafından petrol boru hattına sabotaj yapıldı. Olayı PKK üstlendi.  Petrol boru hattının patlatılmasının günlük 10 milyon dolar zarara yol açtığı yetkililer tarafından dile getiriliyor. Kürdistan Bölgesi hükümeti bu petrolü satarak memur ve çalışanlarının maaşlarını ödüyor. Belli ki, burada amaç Kürdistan Bölgesi Hükümeti’ni ekonomik zayıflatmaktır. Ancak bununla asıl zararı Kürtlere verdiğinin farkında değil. İşin doğrusu umurunda da değil. Zira, PKK’nin örgütsel çıkarları her zaman en öncelikli hedef olmuştur.

Oysa eğer gerçekten dertleri Kürt ve Kürdistan olsaydı ne pahasına olursa olsun evvela oradaki hükümeti desteklemeleri lazımdı. Zira Kürtler içinde uluslararası meşruiyeti olan tek yapı Kürdistan hükümeti. Kendileri ise terör listesinde. Bugün, Güney’e dışarıdan yapılabilecek en ufak saldırıya dünyadan tepki gelir. Rahat saldıramazlar. Ama PKK kontrolündeki yerler için hiçbir ülke ses çıkarmaz.

Söz konusu eylemin aynı zamanda, Erbil ile Bağdat hükümeti arasında imzalanan Şengal anlaşmasının uygulanmasını istemeyen PKK tarafından şantaj olarak gerçekleştirildiği belirtiliyor. Çünkü PKK Şengal’de kalıcı olmak ve yerini sağlamlaştırmak istiyordu ancak bu anlaşma ile PKK’nin bu planının gerçekleşme ihtimalini ortadan kaldırıyor.

Yaşananlarla ilgili, PKK cenahından neredeyse yüzlerce açıklama geldi, hepsini tek tek zikretmeye gerek yok. Ancak bir kaçını kısa kısa alıntılamak durumu açığa kavuşturmak noktasında faydalı olabilir.

PKK yöneticilerinden Duran Kalkan; KDP ye yönelik olarakNe kadar Kürt tartışılır hale geldi işte. Zaten demokratlığı, özgürlükçülüğü artık kimse dile getirmiyor da Kürtlüğü de tartışılır hale geldi.” şeklinde bir açıklama yaptı.

İşin garip tarafı şu ki kendisi Kürt dahi olmayan Kalkan KDP’nin Kürtlüğünü sorguluyor. Dikkat edilirse bu taktik PKK’nin sürekli başvurduğu taktiklerden biridir, kendisi dışındaki Kürd oluşum ve yapıları Kürd olmamakla suçlamak.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat ta benzer suçlamaları dile getiriyor. Bugün KDP, başka gün bir başka bir yapı veya teşkilat... Onların kontrolünde olmayan bir yapı veya şahıs olması yeterli. Suçlamalar ve ithamlar her zaman benzerlik arzediyor.

“...PKK ile KDP arasında bir sorun yok. KDP ile Kürtler arasında bir sorun var. Bu durumu, bu yaşananları, PKK ile KDP arasında bir sorun olarak tanımlamak kadar yanlış bir şey yok, biz bunu kökten reddediyoruz...”

“... KDP’nin bu politikası Kürtlere çok büyük zarar veriyor, çok büyük tehlikelerle karşı karşıya getiriyor, tüm kazanımların ortadan kalkma, tasfiye olma riski var. Eleştirmeli, baskıları artırmalı, tutumunu çok ciddi bir şekilde eleştirmeli, KDP’yi ulusal çizgiye çekmeli, KDP bu politikasını bırakmalı...”

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan ise, 28 Ekim’de yaptığı bir açıklamada, Başkan Barzani'ye seslenerek olası bir iç savaşın önünün alınmasını istemişti. Bu çağrıyı PKK medyası sağduyu ve diyaloga çağrı olarak değerlendirmişti. Karayılan şu çağrıda bulunmuştu:

"Yaşanan bu şeylerin hepsinden gerçekten KDP yönetiminin haberi var mı, yok mu ben bilmiyorum. Özellikle de buradan Kek Mesud’a çağrıda bulunmak istiyorum: Bu uygulamaların hepsinden haberdar mıdır, değil midir? Bu konudaki görüşleri nedir bilemiyorum, çünkü şu ana kadar konuşmuş değildir. Biz Kek Mesud’un da görüşlerini öğrenmek istiyoruz. Yani bu şeylerin hepsi neden yapılıyor? Arkadaşların etrafı, yollarının üzerini neden büyük güçlerle tutmak istiyorlar? Bu ne anlama geliyor? Biz bu konuya el koymasını istiyoruz. Bizler, ne olursa olsun iç sorunlarımızı diyalogla çözmeye hazırız. Fakat sen askeri bir gücün etrafını, sağını solunu tutup da alanını daraltmaya çalışırsan istemeden de olsa çatışma çıkar. İşte şimdi endişemiz bu yönlüdür. Bunun için de açıkça çağrı yapıyorum; bunun önünün alınmasını istiyorum. Böyle olmaz. Bu şekilde her an kaza çıkabilir."

Ancak, yapılan bu açıklamayı sağduyu ve diyaloğa çağrı olarak niteleyen PKK cenahı ve medyası, Karayılan’ın bir üst paragrafta açık ve aleni tehdit içeren ifadelerini ise ustaca gizlemeye çalışıyor. Murat Karayılan’ın açıklamaları barış ve birlik çağrısından ziyade, bir savaş tehdidi içermektedir; “...Bu yüzden bu şekilde bu kadar gücü iç içe geçirmek veya gelip de iki gücün arasına yerleştirmek tehlikelidir. Duyduğumuz kadarıyla bu biçimde tutmak istedikleri birkaç yer daha varmış. Böyle olursa bunun savaşa dönüşmesi de çok uzak bir ihtimal olmaz. Ben şahsen fedailere, Kürtleri hedeflemeleri talimatını vermek istemiyorum. Ne ben bunu istiyorum ne de hareketimiz bunu istiyor. Biz karşımızdakilerin de bunu anlamasını istiyoruz. ..”

Dolayısıyla, diyalog, ittifak ve ilişkilerde esnek olduğu söylenen bu ifadeleri kullanıyorsa diğerlerinin açıklamalarını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Tüm bu açıklamaların ardından onlar, Mesud Barzani’den “sineye çekme” ya da yumuşak bir açıklama bekliyordular. Ama, genelde dengeli, toparlayıcı bir tarzda demeç veren Barzani’den şaşılacak bir şekilde sert bir açıklama geldi. Belli ki, Barzani’de artık PKK’den umudunu kesmiş. Barzani’nin bu kadar sert bir üslupta açıklama yapması, belki de perde arkasında çok daha büyük sorunları bildiğinden olsa gerek, Güney Kürdistan yönetiminin de artık geri adım atmayacağının işareti olarak yorumlanabilir.

Başkan Barzani, "Tarih şahittir ki, Kürt'ün Kürt'e karşı savaşını haram kıldığımız için gurur duyuyoruz. Çünkü Kürdistan halkı ve tüm taraflar bu savaştan çok büyük zararlar gördü. Fakat bu tavrımızın yanlış yorumlanması, suistimal edilerek Kürdistan halkına silahlı bir irade dayatılması ve Kürdistan Bölgesi'nin yasal yönetiminin yok sayılması da kabul edilemez" ifadelerini dile getirirken sözlerinin devamında ise PKK’yı fırsatçılık yapmakla, işgalcilikle, hükümete alternatif olarak kendini dayatmakla, köyleri boşaltmakla, insanlardan haraç ve vergi almakla nitelendirdi.

Yapılan açıklamalarda KDP’ye yönelik olarak, PKK tarafı sürekli “Şengali ben kurtardım” iddiasını dillendiriyor, ancak Kobani’de yaşanılanları dile getirmiyor. Oysa Kobani tamamıyla çökmek üzereyken son anda Başkan Barzani’nin diplomatik çabaları ve askeri yardımı sayesinde kurtarıldığını görmezden geliyor.

Aslında, tüm bu yaşananlar gelip bir noktada kilitleniyor; PKK eskiden beri tahammülsüzdür, kendinden başka hiçbir güce izin vermez. Yaşanan tüm gelişmeler ve sorunlar bu gerçeğin birer yansımalarıdır.

Suriye’de  kendi dışında hiçbir örgüt, parti, kurum, kuruluş, yapı teşkilat bırakmadılar. Kalanlar da sadece onların kontrolünde olanlar ya da paravan yapılarıdır. Eğer ona teslim olup, onun politikalarını uygularsan sorun yok. Ama rekabet yada politikalarına itiraz bir yana, istediği gibi hareket etmeyene veya düşünmeyene dahi yaşama şansı vermez.

Türkiye de de dikkat edilirse her defasında çatı bir oluşum kurar, milleti onun uyutmaya çalışır, bu çağrıya icabet etmeyenleri de “Diyarbakır gençleri onlara nefes aldırmaz” diye tehdit eder. O tehditler sonucunda neler yaşandığına da hepimiz acı bir biçimde şahit olduk.

Irak Kürdistanında da aynısını KDP’ye yapıyor. Ben istediğimi yaparım sen ses çıkarmayacaksın, itiraz gelince de kardeş kavgası çıkarıyorsun, diye suçluyor. “Ya benim gibi olacaksın ya da sen hainsin.”, “Ya bana tabii olacaksın, ya da Kürt değilsin.”, “Ya benim istediğimi yapacaksın ya da öleceksin...”

Nurullah Yılmaz/Habernas