Mirac Nasıl Yaşandı? / Abdullah Yolcu

Mirac hadisesi durup dururken, her şey güllük gülistanlık iken yaşanmadı. Bilakis Resulullah’ın (sav) İslam’ı tebliğ ve davet yolunda en yalnız, en zayıf, en mazlum, en sahipsiz, en desteksiz, en acılı günlerinde yaşandı.

Mirac Nasıl Yaşandı? / Abdullah Yolcu

Resulullah’ın (sav) bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya oradan da gökler ötesine götürülüp Allah ile buluştuğu gece. Bu yolculuğun, Mescid-i Aksa’ya kadar olan kısmı, İsra (gece yürüyüşü) Kuran’da, mirac (göğe yükseliş) kısmı da hadislerde geçer.

O günün şartlarında bakılırsa, bu hadise akıl ile anlaşılması ve kabullenilmesi zor bir  meseledir. Çünkü insanlığın daha ayağının yerden kesilmediği, insanoğlunun daha göğün sınırlarını zorlamadığı bir dönemde yaşanmış bu olay.

Allah’ın “Ey insan ve cin topluluğu! Göklerin ve yerin uçlarından, bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.” dediği günler.

Rahman Suresi’ndeki bu ayet bile tek başına Kuran’ın bir mucize olduğunu, Allah’ın kelamı olduğunu gösteriyor ve göstermeye yeter. İnsanoğlunun ayağının yerden kesilmediği bir dönemde geliyor ve insanoğlunun ayağının yerden kesildiği 1300 yıl sonrasından haber veriyor. Yani siz ancak büyük bir güce ulaştıktan sonra göklerin ve yerin uçlarını aşıp geçebileceksiniz, diyor. Bugün insanoğlu Allah’ın lütfu ile bu güce ulaştı.

Yaşandığı dönemde akıl ve bilimin, izahında ve kabulünde iflas ettiği bu olay, imani bir meseledir. Akıl ve bilim kabullenmekte zorlansa da iman, bunu yapan Allah’tır, Allah da Alemlerin Rabbi olarak “kun fe yekun” (bir şeyin olmasını dilediği zaman ona ol, der, o da oluverir) emrinin sahibidir, tasdikinde bulunur. Müşrikler inkar etti ve alaya aldı, müminlerin aklını çelmek için bunu fırsata dönüştürdü; bazı sahabeler izahta ve kabulde zorlandı ama Hz. Ebubekir (ra) meseleye imanla baktı ve “O söylemişse, doğru söylemiştir” dedi.

Bu öyle bir meseledir ki onu yaşayanı da yüceltmiştir, ona iman edenleri de.
Resulullah (sav) Mirac ile yücelik buldu. Varlıklar içinde yaratılmışların ulaşabileceği en yüksek makama ulaştı. Ve Resulullah (sav) Mirac ile teselli buldu.
Mirac hadisesi durup dururken, her şey güllük gülistanlık iken yaşanmadı. Bilakis Resulullah’ın (sav) İslam’ı tebliğ ve davet yolunda en yalnız, en zayıf, en mazlum, en sahipsiz, en desteksiz, en acılı günlerinde yaşandı.

Önce peş peşe iki oğlunu, Kasım ve Abdullah’ı kaybetti. Müşrikler taziye yerine, kalbini yaraladılar; ebter, soyu kesiktir, dediler. Sonra peygamberliğinin başından beri kendisini koruyup kollayan, geceleri nöbetini tutan, Şib’i Ebi Talip’te üç yıllık ambargo ve açlığı kendisi ile beraber çeken, ölümü pahasına her daim kendisini savunan amcası Ebu Talip’i kaybetti.

Ebu Talip’ten üç gün sonra da davasının en büyük destekçisi ve beşer içinde teselli kaynağı olan eşi Hz. Hatice’yi (ra) kaybetti.

Bir umut, gittiği Taif’te alaya alındı, hakaret gördü, taşlandı, mübarek kanı ayaklarına aktı.

Bu hüzün, bu kimsesizlik ve bu acı ile elini açtı;

“Allahım! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı halk nazarında hor görüldüğümü ancak Sana arz eder, Sana şikayet ederim.

Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin zayıf görüp de dalına bindiği çaresizlerin Rabbi sensin!

Allahım! Huysuz, yüzsüz bir düşman eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

Allahım! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin merhametin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Sana sığınırım, senin vechinin nuruna sığınırım. Bütün karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerinin ıslahının yalnız kendisine bağlı bulunduğu Nur’a sığınırım.

Allahım! Sen razı oluncaya dek affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak Sendendir!” niyazında bulunmuş. Yani Resulullah (sav) vazifesini yapmış, bu yolda “Rabbim ben bittim” demiş, Allah da Mirac ile “kulum ben yettim” demiş.

Kandiliniz mübarek olsun.

Abdullah Yolcu / Habernas.com