Küresel güç bunalımı ve yansımaları / Said Çınar

Ne tek kutuplu bozuk düzenin başı Amerika, ne uluslararası kurumlar, ne de uluslararası teamüllerin hiçbiri şu an için doğal bir seyir izlemiyor.

Küresel güç bunalımı ve yansımaları / Said Çınar

Küresel boyutta güç dengesi, güç kayması, güç dağılımı derken Amerika’nın tek kutuplu dünya düzeni bir hayli çatırdadı.

Trump’un başa geçmesiyle beraber alışılan ittifak-ihtilaf dengelerinin tersine alışılmadık tutumlara yönelmesi ilk etapta her ne kadar Trump’un kişiliğine ve tüccar mantığına bağlanıldıysa da aslında Amerikan patentli tek  kutuplu dünya düzeninin dağılma sürecine girmiş olmasının yansımalarına tanıklık ediyorduk.

Kurulu düzenlerde iyi ya da kötü en azından bir kural bulunur. Kurulu düzen bozulup yeni düzen tesis edilme süreçleri ise hep sancılı geçer. Oportünist mantığın hüküm sürdüğü dünyada yeni bir düzen teşkil edilene kadar her türlü kural meşru görülür.

Ne tek kutuplu bozuk düzenin başı Amerika, ne uluslararası kurumlar, ne de uluslararası teamüllerin hiçbiri şu an için doğal bir seyir izlemiyor. Herkes adeta yangından mal kaçırırcasına elinin uzanabildiği her yeri talan ediyor. Güç, imkan ve manevra kabiliyeti, şu an için kuralsız bir şekilde kapkaççılık yöntemleriyle uygulamaya konuluyor.

Bölgesel ittifakların damga vuracağı öngörülen müstakbel düzende elini güçlendirmek için ülkeleri istikrarsızlaştırma, hedef ülkelerin içerdeki yapısal sorunlarını kaşıyarak kargaşa çıkarma, etkisiz eleman konumuna geçen müttefiklerini sindirme gibi politikalar makro düzeydeki istikrarsızlığın mikro ölçekte de yaygınlaşmasını beraberinde getiriyor.

Artık ileriye dönük güç dengesinin tesisi adına mümkün olan en üst düzeyde yeni mevziler kazanma, rakip mevzileri istikrarsızlaştırarak dağıtma gibi politikalar ve bu tür politikaların farklı ülkelerde çok sancılı süreçleri beraberinde getirmesi, neredeyse her ülkenin tedirginlik hissine kapılmasına yol açıyor.

Ortadoğu’da “Arap Baharı” ile start alan bu süreç, şu sıralar dünyanın farklı bölgelerinde farklı gerilim noktalarını beraberinde getirse de, en fazla etki ne yazık ki yine İslam dünyasında hissediliyor. “Arap Baharı”nın tahribatları henüz giderilememiş iken Kuzey Afrika resmen ateş çemberine mahkum edilmiş durumda.

Ellerindeki petrol parasından başka ne siyasal vizyon, ne medeniyet projesi, ne insani hasletlerden eser bulunmayan üç beş despotik krallığın siyonist rejimin mayın eşekliğine dönüştürülmesi suretiyle oluşturulan sözüm ona “Arap Ekseni”, yöneldikleri her tarafı fitne, fesat, çatışma ve darbelerle tarumar ediyorlar.

Amerikan komutasında siyonist rejimin maslahatının birinci öncelik olarak kabul gördüğü bu eksenin sermayesiyle eksen dışı kalan her topluluk, her ülke istikrarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bu durum geniş bir coğrafyada o denli bir tesir bırakıyor ki, birçok ülke, oluşan sisli havadan nem kapıyor ve olur olmaz her şeyi “Beka sorununa” dönüştürerek devletçi söylemin soğuk ikliminin tesirine teslim oluyor.

Yıllar yılı teşhis konulan yapısal sorunları çözmek yerine sürüncemede bırakmayı tercih eden devletler, çözmekten imtina ettikleri sorunların mezkur mihraklarca kaşınmasından duydukları endişelerle sorunları inkar etme yoluna başvurarak günü kurtarmaya çalışıyor. “Devlet aklı” karambol addettiği dönemlerde her zamanki gibi davranarak vaziyeti kurtaracağını düşünüyor. Oysa değişen dünyada mevcut iletişim olanakları, artık eskisi gibi herkesi “Kahpe Yunan” retoriğine mahkum etmeye olanak sağlamıyor. “Beka sorunu” üzerinden geliştirilen dil, sergilenen elitist tavırlar, yeniden tedavüle konulan “Derin mantık” kurgusu, “Kurşun asker” yerine daha fazla muhalif kitleler peydahlıyor.

Hiç şüphesiz ki kritik dönemlerde nükseden “Beka sorunları”, artık çözüm bekleyen yapısal sorunları erteleyerek, yok sayarak, hasıraltı ederek üstesinden gelinmiyor.

Eski alışkanlıkların etkisiyle soğanı, patatesi kapalı kapılar ardında “Beka sorununun” sembolü olarak kararlaştırabilirsiniz. Üç beş gencin iş, memuriyet hakkını mülakatlarla elinden alarak “Beka sorununa” indirgeyebilirsiniz.  Ama kitleler nezdinde bu tür semboller artık anlamlı durmuyor.

Hak hukuk, aş iş, haklı toplumsal taleplere cevap, özgürlük alanlarını makul düzeye çıkarma, refah düzeyini artırıp toplumun geneline yayma vs. vs… Artık toplumun beklentisi bu şekilde.

İçerideki sorunları çözdüğünüz ölçüde dışarıya karşı eliniz güçlenir. Elin gavuru, üstünü örttüğün sorunlar olmazsa gelip neyi kaşıyacak? (Said Çınar / Dogruhaber)