Kürdistan'ın Alim ve Mücahidi Şeyh Said Efendi-1/Çetin Tufan

İslami direnişin yakın tarihinde mazlum önderlerinden biri Ömer Muhtar ise ikincisi de ceddi Hz. Hüseyin gibi vatanı şeytanların karalığına türlü hile ve desiselerle satmaya çalışan Müslüman kılıklı münafıklara karşı kıyam eden Şeyh Said efendidir.

Kürdistan'ın Alim ve Mücahidi Şeyh Said Efendi-1/Çetin Tufan

Bizleri ayeti olarak, millet ve sınıflara ayırıp, ardından adaletle, kardeşçe yaşamamızı salık veren, Alemlerin Rabbine hamd ve sena ile.... iyilik ve adaletin timsali Muhammed Mustafa'ya salat ve selam ile...

Yazıma başlarken, şehadete ulaşma seneyi devriyesinde, Kürdistan'ın bağrından çıkan, İslam'ın alim ve mücahit erleri olan, Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarını minnet, dua ve hürmetle yad ediyorum. Onların, Selahaddinlerin, Hüseyinlerin evlatları olmakla iftihar ediyorum.

Kavim ve milletlerin daha doğrusu, dünya hayatındaki çeşitliliklerin Allah (cc)'nın ayetlerinden olduğu, bundaki muradın farklılıkların düzene, adalete ve nizama muhalif olmadığı, tam aksine yerli yerinde ve adilane bir düzenlemeyle, bunların hepsinin ''İllallahın'' tecellisi ve cennetin dünyadaki tezahürünü oluşturabileceğini bizlere göstermektedir.

Tabiidir ki dünya imtihanının tecellisi olarak, bu cenneti şeytan ve yarenlerine uyarak cehenneme çevirmekte mümkündür. Bunun vebal ve zahmetini bizatihi bunu yapanlar ve buna sessiz kalanlar yaşamakla beraber, bundan beri olanlarda bunun eziyetini bu dünyada yaşamaktadır.

Alemlerin Rabbine hamd olsun ki bütün hesapların en ince şekilde görüleceği, herkese hak ettiği mükafat ve cezanın verildiği ebedi gerçek bir ahiret yurdunu bizlere vadetmiştir.

Bu vaat; şeytanlaşmış insanların devlet, örgüt veya sermayeleri vasıtasıyla yaptığı tuğyanlık, zulüm ve haksızlıklara karşı mazlum ve mahrumların içini soğutmakta, zalimlere karşı umut ve direnme aşkını aşılamaktadır.

Bu sevgiliye, ulaşma aşkı, insanlık tarihinde nice önder ve liderleri yetiştirmiş. Bunlar sırf zalim ve Tağutların tuğyanlık ve zulümlerini ifşa etmek, gelecek nesillere hak ve hakikat üzere bir tarih ve yol bırakmak üzere kıyam etmişlerdir.

Bu hak önderlerinin bir kısmı bu dünyada da muzaffer olmuş, bir kısmı da dünyada zahiren muzaffer olamasa da, sevgiliye açık ve beliğ bir delil götürerek, ahiretteki muzafferiyetlerini ilan etmişlerdir.

Bu önderler zahirde dünyada muzaffer olamasalar da, mazlum ve mahrumlara direniş ve kıyam yolunu açarak, onlara umut ve sevdayı aşılamış, tarihe ise altın harflere isimlerini yazdırmışlardır.

İslami direnişin yakın tarihinde bu mazlum önderlerden ekseriyatımızın bildiği en meşhurlarından biri İtalyan işgaline karşı işbirlikçi teslimiyet zihniyetini kabul eden Libyalılara, özgürlük ve hak mücadelesi veren Ömer Muhtar ise ikincisi de ceddi Hz. Hüseyin gibi vatanı şeytanların karalığına türlü hile ve desiselerle satmaya çalışan Müslüman kılıklı, münafıklara karşı kıyam eden Şeyh Said efendidir.

Şeyh Said her milletin kendi ismi ve temsilcilerinin bir şekilde ifade edildiği, ortak mayanın İslam'ın bir şekilde tezahür ettiği, Osmanlı hanedan yönetiminin hakim olduğu bir yönetimde büyüdü. Bu yönetimde halkının içinde ticaretle rızkını kazanan, namerde el açmayan, dinini ve dindarlığını altın ve gümüşe değiştirmeyen bir din alimi idi. O halkının Allah (cc)ye olan kulluk vazifesini ifa etmesi için tebliğ ve irşatlarda bulunan, aynı zamanda ilim ve irfan ehli genç nesiller yetiştirmek için medreseler açıp dersler veren bir ak saçlı, ak sakallı bir önderdi.

Osmanlının iç ve dış mihraklarca, bilinçli veya bilinçsiz menfi çalışmaları neticesinde, yıkılmasının mukadder görülmesi sonucu, Osmanlı hanedanınca yurdu olabildiğince savunup, düşmana karşı halkı örgütlemek, işgal edilen İstanbul payitahtının dışında bağımsız bir harekât yürütmek üzere yetki ve altınla beraber Anadolu'ya gönderilen Osmanlı Paşası Mustafa Kemal başta hilafete ve Osmanlı'ya bağlı bir şekilde Müslüman halkı örgütleyip düşmanlara karşı büyük bir direnç noktası oluşturmuştu.

Bunun sebebi halkın mayasını oluşturan ortak değerleri kullanmasını gayet mahir bir şekilde bilmesi idi. Birinci ve ikinci meclislerin mebus profillerine bakmak bunun için yeterlidir. Bu mebuslar Osmanlı'daki milletlerin mukim bulundukları yerlerin mebusu olarak Lazistan mebusu, Kürdistan mebusu olarak anılmakta idiler.

Ne yazıktır ki günümüz Müslüman organizasyonları, halklarının ortak değer ve problemlerini bulmakta, bunlara dayanmakta aciz kalmaktalar. Teferruat olarak tanımlayabileceğimiz, şeylere takılıp, kendilerine tabular üretmekte. Halklarının sorun ve problemleriyle ilgilenip, onlara çözüm yolları arayacaklarına, etraftaki meselelerle uğraşıp bazen safiyetleri neticesinde kendilerini inkar edebilecek kadar başkalarının gazına gelebilmekte. Kimliklerine, halklarına ihanet edip. Sözüm ona Hak adına palyaçolaşmaktadırlar.

Onlara alem gülmektedir. Bunların giydikleri elbise ve takındıkları tavır, dönekler tavrı olup, er geç bertaraf edileceklerini görememektedirler. Bilmiyorlar ki halkına dayanan Hak aşığı, kökü derinlerde olan bir ağaç gibidir. Halkına dayanmayan hareketler ise, kökü sığ bitkiye benzer ki her bir rüzgârda savrulup gider.

Bunlar halklarıyla aralarına buzdan duvarlar yaratmaktadırlar. Örgütsel veya ideolojik handikaplar neticesinde, halklarının içinde marjinalleşmekte, halkları bir tarafa kulaç atarken, onlar başka tarafa kulaç atmaktalar.

Halbuki Hz. Resulullah'ın tebliğ ve irşadının bu kadar kısa zamanda muzafferiyete ulaşmasının en büyük etkeni, halkının sorun ve ortak paydalarının doğru teşhis etmesi ortak paydaları işleyip problemlere sağlıklı çözümler üretmesi idi.

Selam ve dua ile.....

Çetin Tufan / Habernas