Kölelikten direnişe: İslam, Afrikalı Amerikalılar için kimlik ve özgürlüğün simgesi

Afrikalı Amerikalılar, kölelik döneminde İslam’ı hem dini hem de kültürel direnç aracı olarak yaşattı. Eğitimli Müslüman köleler, Arapça ve İslami fıkıh bilgisiyle topluluklarını organize etti. 20. yüzyılda Malcolm X gibi liderler, İslam’ı özgürlük ve kimlik sembolü olarak yeniden canlandırdı.

Kölelikten direnişe: İslam, Afrikalı Amerikalılar için kimlik ve özgürlüğün simgesi

18. Yüzyılın ortalarında, Thomas Jefferson henüz ABD’nin üçüncü başkanı olmadan önce, Kur'an’ın çevrilmiş bir nüshasını satın aldı ve bunu kişisel kütüphanesinde hukuk ve fıkıh bölümüne yerleştirdi. Bu tercih, Jefferson’un İslam’ı dini bir hayranlık veya vaaz aracı olarak değil, üzerinde çalışılması gereken analitik bir düşünce ve hukuk sistemi olarak gördüğünü ortaya koyuyordu. Kuran, Jefferson’un ölümünden sonra ABD Kongre Kütüphanesi’ne geçti.

Bağımsızlık Bildirgesi’nin yazarı ve ABD’nin “kurucu babalarından” biri olan Jefferson, İslam’ı insan deneyimi ve adalet, hukuk, etik anlayışı çerçevesinde değerlendirdi. Jefferson’un İslam bilgisi, Amerikan bağlamından bağımsız değildi; çünkü İslam, Amerika topraklarına üç yüzyıl öncesinden, Afrikalı Müslüman köleler aracılığıyla fiilen taşınmıştı. Tarihçi Sylviane Diouf’un “God’s Slave: Enslaved Muslims in the Americas” adlı kitabında belirttiği üzere, İslam Amerika’ya katolik inançtan sonra ikinci monoteist din olarak giriş yaptı ve Afrikalı Müslümanların direnci sayesinde varlığını sürdürdü.

16.yüzyılda, özellikle Batı Afrika’dan getirilen Müslüman köleler, İslam’ı kültürel ve dini kimliklerini koruyacak bir araç olarak yanlarında taşıdı. Mali, Nijer, Gine ve Senegal kıyıları gibi bölgelerde İslam hukuku uygulanıyor, Müslüman krallıklar dinin yayılmasında merkezi rol oynuyordu. Avrupa’nın misyonerlik girişimleri çoğunlukla başarısız oldu; Batı Afrika’daki Müslüman toplumlar kültürel ve dini direniş göstererek, gizli eğitim, yerel mahkeme uygulamaları ve diğer popüler yöntemlerle kendi kimliklerini korudu.

Afrikalı Müslüman köleler, Amerika’ya taşındıklarında da İslam’ı yaşatmayı sürdürdü. Özellikle eğitimli Müslümanlar, sahiplerinden daha bilgili olabilir ve yazı yazabilme yetileriyle topluluk içinde entelektüel bir elit oluşturabiliyordu. Bu sayede İslam, sadece dini bir kimlik değil, aynı zamanda kültürel ve zihinsel direnişin temel aracı haline geldi.

Örneğin, Carolina’ya getirilen Omar ibn Said, görünüşte Hristiyanlığı kabul etmek zorunda kalsa da, kendi el yazısıyla Kuran’ın bölümlerini ve Arapça metinleri saklayarak dini kimliğini yaşattı. Benzer şekilde, Georgia’daki kaçak Müslüman kölelerin inşa ettiği savunmalı yerleşimler, hem silahlı hem de kültürel direnişin sembolü oldu. Arapça, mesajlaşma ve örgütlenme aracı olarak kullanıldı.

ABD’deki Afrikalı Müslümanlar, İslam’ı sadece ruhsal bir sığınak olarak değil, aynı zamanda ahlaki üstünlük ve kültürel direnç sembolü olarak benimsedi. Bireysel ve toplumsal düzeyde uyguladıkları İslami ritüeller ve fıkhi düzenlemeler, onları sömürgeci yasaların ve baskıcı toplumun üzerinde bir ahlaki sisteme sahip kıldı. Bilinen örneklerden biri, Georgia’daki Bilali Muhammad’ın maliki fıkhına dayalı yazdığı el yazmalarıdır; bu belgeler, İslam’ın kültürel hafızayı korumadaki rolünü ortaya koyuyor.

20.yüzyılda Afrikalı Amerikalılar arasında İslam, kölelik sonrası kimlik arayışının merkezine oturdu. Malcolm X gibi liderler, İslam’ı hem ruhsal hem de siyasi özgürlük sembolü olarak yeniden tanıttı. İslam, ayrıca blues ve caz gibi Amerikan müziklerinde gizli etkiler bırakarak kültürel bir miras oluşturdu.

Günümüzde, Afrikalı Amerikalı Müslüman topluluklar, dini aidiyet ile siyahi kimlik arasında bir gerilim yaşasa da, İslam hâlâ özgürlük ve ahlaki üstünlük sembolü olarak hatırlanıyor. Kölelikten önce ve sonra İslam, Afrikalı Amerikalılar için direniş, kimlik ve kültürel özerklik anlamına gelmeye devam ediyor.