Kerbelada yaktığı kıyam ateşinde yanan şehid: İmam Hüseyin /Mücahid Haksever

Aşura, Kerbela çölünde, kadınların, çocukların, çığlıklarına, feryat ve figanlarına yerin ve semanın ağladığı günün adıdır. Ne güzel söylemiş Fuzuli:’’Düştü Hüseyin atından Sahra-i Kerbela’ya, Cibril koş haber ver Sultanı Enbiya’ya’’ 

Kerbelada yaktığı kıyam ateşinde yanan şehid: İmam Hüseyin /Mücahid Haksever

Kuran’da, haccın menasikleri için şiarlar anlamında şeair kelimesini kullanılmıştır. Şiar sembol demektir. Yani hacdaki menasikler bir semboldür. İhram bir sembol, kurban bir sembol, Arefe bir semboldür.

Kerbela bir mekânın, Aşura muharrem ayının onuncu gününün adıdır. Ama Kerbela denince bize çağrıştırdığı mana bir mekan değildir. Aşura dendiğinde bize çağrıştırdığı mana muharremin onuncu günü değildir. Kerbela ve aşura iki semboldür. Bu iki sembol dünya durdukça onun gibi bir vahşetin yaşanmadığı bir mekanın ve bir günün sembolüdür. Oysaki muharrem, İslam’dan önce, cahil Araplar arasında dahi hürmet edilen bir aydı. Bu ayda kişi babasının katilini bulsa öldürmezdi. Muharebe, savaş yasaktı. Müşriklerin, inançsızlarının dahi kanına hürmet edilen bu ayda Peygamberin torunun kanına hürmet edilmeyip şehid edildiği ayın adıdır Muharrem. 

Aşura denince yastır akla gelen, matemdir. Aşura, hidayetlerine vesile olan Peygamber’e(as) iman edenlerin kendi peygamberlerinin torununu öldürdükleri kara günün adıdır. Aşura, Peygamber(as)’ın ehlibeytinin, ev halkının katledildiği günün adıdır. Oysaki bu dinin Rabbi kendi kitabında o ehlibeyti sevmemizi emrediyor:

قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراً اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰىۜ   “De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir”  Günde beş vakit kıldığımız namazlarda “Allahumme Selli Ala muhammedin ve ala ali muhammed” diyerek o ehlibeyte salavat getiriyoruz. 

 İşte bu ehlibeytin bir bireyi de Hz. Ali ve Hz. Fatima’nın ciğer paresi, İmam Hüseyin’dir.  Peygamber Efendimiz (as)’ın O’nun için: Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin’denim, Allah, Hüseyin’i seveni sevsin, dediği, Peygamber (as)’ın reyhanım dediği, cennet gençlerinin efendisi olan İmam Hüseyin’dir. 

Kâbusları utandıran Aşura günü, başta İmam Hüseyin olmak üzere, 72 yareninin kesik başlarının mızrak uçlarına asılıp, şehir şehir dolaştırıldığı günün adıdır. Aşura, Kerbela çölünde, kadınların, çocukların, çığlıklarına, feryat ve figanlarına yerin ve semanın ağladığı günün adıdır. Ne güzel söylemiş Fuzuli:

’’Düştü Hüseyin atından Sahra-i Kerbela’ya, 
Cibril koş haber ver Sultanı Enbiya’ya’’ 

Yine aşura, Zalim Yezid, önüne atılan İmam Hüseynin kesik başıyla değneğiyle oynadığı zaman, onun sarayında olmasına rağmen, yaşanılan bu vahşete daha fazla dayanamayan birinin, çek o değneği, Vallahi ben o dudakları Peygamberin öptüğünü gördüm dendiği günün adıdır.

 Acaba Peygamber’in torunu imam Hüseyn’in, otuz üç mızrak yarası ve otuz dört kılıç darbesi aldıktan sonra, mübarek başının bedeninden koparılıp ve bedeninin atların ayakları altında çiğnenmek süretiyle öldürülmeyi hakkedecek ne yaptı. 1380 küsur yıldır, acısı ilk günkü gibi tazeliğini koruyan ve bu acısı dinmeyen bu olayın nedeni neydi?  

Acaba imam Hüseyin, devrin hakim zihniyetinin iddia ettiği gibi, bir makam ve mevki peşinde miydi? Şam’ın yeşil saraylarına mı göz dikmişti. Amacı dünyalık mıydı? Tüm yaptığı nefsini tatmine yönelik bir şey miydi? imam Hüseyni 1400 km, yani bir aylık yola çıkmaya iten sebep neydi? Dahası ölmeye giden bir adamdan bahsediyoruz. Çünkü o daha Mekke’den çıkmadan şehid olacağını biliyordu. 

 Çünkü imam Hüseyin gitmesi gerektiğini biliyordu. O, meselenin vahametini herkesten daha çok farkına varmıştı. Çünkü karşıda hiçbir kutsala hürmet etmeyen, O’nun Ceddi’nin getirdiği dini tahrif etmeye çalışan bir idareci vardı.. Bugünün Müslüman kılıklı diktatörleri gibi, zulüm düzenlerini korumak için Müslümanların kanını akıtmaktan geri durmayan bir idareciden bahsediyoruz. Nitekim hicri 683 yılında Yez it’in komutanı Müslim bin Ukbe, komutasındaki Harre olayı bu zulmün boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu savaşta, içlerinde en az seksen kadar sahabenin de olduğu binlerce insan katledildi.  Ancak yaşanan felaket bununla kalmadı. Emevi ordusunun komutanı Müslim bin Ukbe, Yezid'in talimatıyla, işgal ettikleri Medine'yi askerlerine üç gün boyunca 'mübah' kıldı. Bu mübahlık, her türlü gasp ve tecavüzün belirlenen süre içinde Emevi ordusuna helal olması anlamına geliyordu. Evlere zorla girildi, mallar ve eşyalar yağma edildi, kadınların ırzına geçildi, suçu olmayan insanlar dövüldü veya öldürüldü. Bugün o kadar fazla tecavüz olayı yaşandı ki, bu tecevüzler neticesinde Medineliler o yıl doğan çocukları "Harre çocukları" ismiyle adlandırdılar. Bu olaydan sonra aileler kızlarını evlendireceklerinde bekaret konusunda garanti veremiyorlardı. Binlerce Müslüman öldürüldü, bine yakın genç kıza tecavüz edildi. Nihayet binlerce insan Medine’de Yezid'e biat etti. Hz. Peygamber'in mescidinde o gün cemaatle namaz kılınamadı. Bu zulüm ordusundan Mekke şehri de nasibini aldı. Mekke şehri kuşatma altına alındı. Üç ay kadar süren bu kuşatma sırasında Şamlılar şehri çevreleyen tepelerden mancınıklar kullanarak şehre büyük taşlar atmaya başladılar; Kabe'ye bile zarar verdiler ve Kabe'nin örtüsünü yaktılar

İşte imam Hüseyin bu zihniyetteki insanların idare ettiği bir rejime karşı kıyam ateşini kendisi de yanmak pahasına yaktı. Çünkü bu dava onun bedeninden daha kıymetliydi. Çünkü ondaki ruh büyük bir ruhtu. Arapların ünlü şairi Mütenebbi'nin güzel şiiri vardır. Şöyle diyor şiirinde: “Ruhlar büyük olunca, Bedenler onun isteklerine tâbi olur.” Bedeni o ruha tabi olmaktan başka bir çare bulamadı ve sonunda bunu hayatıyla ödedi.

Zalim yezidin planı tutmamıştı. O Hüseyin’i bir bedenden ibaret zannediyordu. Oysaki Hüseyin bir bedenden ibaret değildi ki. Hüseyin bir mekteptir. Ve Hüseyin’in akan kanı ümmeti diriltti. Yüzlerdeki maskeyi çıkardı. İşte imam Hüseyin bunun için kıyam etti. Rabbim ona ve Kerbela yarenlerine rahmet etsin. 

Mücahid Haksever / Habernas