Karabağ üzerine…./ Çetin Tufan

Karabağ meselesini ele aldığımızda. Biri 3 milyon diğeri 10 milyon civarı olan iki küçük ülkenin, Rus ve ABD ayıları tarafından tokuşturulduklarını görmekteyiz. Zamanında Ruslar tarafından desteklenen Ermenistan, Kafkasya'nın İsraili konumuna getirilmesi sonucu, bütün uluslararası hukuku hiçe sayarak Azerbaycan'ın beşte birini işgal etmiş, bunu yaparken de tarihi kin ve düşmanlığını kusarak sivil halkı kırımdan geçirmişti.

Karabağ üzerine…./ Çetin Tufan

Kudreti elinde bulunduran, alemlerin Rabbi olan Allah (cc)'ye hamd, Resulu Muhammed Mustafa'ya salat ve selam ile....

Herkes kuvveti, kapasitesi çerçevesinde ideal ve varlığını korumak üzere pozisyon alır.

Gerçek siyasetçiler temsil ettikleri devlet ve halklarının varlık ve pozisyonunu muhafaza öncelikli ideal ve ideolojisini gerçekleştirerek devlet ve halklarının refah seviyesini yükseltmeyi başaranlardır.

İdeolojileri uğruna varlık ve pozisyonlarını kaybetmeyi göze alanlar ancak, büyük doğmalara inanan veya hayalperest olanlardır. Günümüzde büyük doğma ve ideallere inanan devletlerin dahi yeri geldiğinde bu doğmalarına muhalif nasıl hareket ettiklerini bariz bir şekilde görmekteyiz. Komünistlerin kapitalistleştiklerini, Müslümanların siyonistlerle kol kola girdiklerini, vs.

Demek ki ideolojiler ve doğmalar genel bir kabuk oluştursa dahi asıl olan maslahat ve varlığını sürdürmek üzere alınan pozisyondur.

Genellikle hakim yapılar ve devletler kullanmaya çalıştıkları yapıları bu doğmalara ve ahlakilik ilkelerine riayete davet ederler. Onları aşırı bir ideolojik bağlılık için topa tutarlar, fakat kendilerine gelince böyle bir bağlılığı göstermez hatta sorgulanmayı dahi günah ve ihanet sayarlar. 

Bizler etrafımızdaki güç odaklarıyla dengeli ve doğru ilişkiler kurarak akılı bir şekilde pozisyon almalıyız.

Çünkü bu etrafımızdaki güç odakları, mutlak surette karşılarındaki diğer güç odaklarını alt etmek için günümüzde, direk bir çatışmadan ziyade, birbirleri içindeki muhalif küçük güç odakları olan devlet, yapı ve halkları kullanmayı yeğlemektedirler. Bu odaklar piyona çevirdikleri bu küçük devlet ve yapılardan, mutlak bir itaat, ile kendilerini ya da karşıdakini seçmek üzere, bir karar vermelerini dayatırlar.

Buna karşılık maddi ve manevi koruma vaadinde bulunmaktadırlar. Bu vaatleri ise tamamı ile değil, sadakatleri ve bağlılıklarını devam ettirtecek şekilde, kıdım kıdım verilir. Bu büyük güç odakları için piyona çevirdikleri veya çekiç olarak kullandıkları küçük yapı ve devletlerin, milli, manevi veya varlık değerlerinin bir önemi yoktur. Onlar kendi kültür ve değerlerini bunlara dayatmaya, karşı tarafı dövmek için ne kadar tesirli olduklarına bakarlar. Karşı tarafın uzlaşı ve kabulü çerçevesinde bu küçük yapı ve devletlerin değeri artar veya eksilir.

Tabi olarak kendisini bu konuma koyan küçük yapı ve devletlerin artık varlığını sürdürmesi için bu büyük ayılarla dans etmesi, duruma ve şartlara kabil saf değiştirmesi gerekir. Buda onu gerçekten de itibarsızlaştırıp şahsiyetsizleştirir. 

Ama burada şöyle bir avantajda mevcuttur ki; bir yapı eyer büyük odaklarca kullanılmak isteniyorsa ve bunu için aralarında rekabete girmişlerse, bu o küçük yapının işlevselliğinin olduğunu da gösterir. Burada o yapının yöneticilerine ve siyasetçilerine halklarını kullandırmak veya bu yapıları kullanmak şeklindeki kabiliyet ve ustalıkları ortaya çıkar. Aslında siyaset denen kurumda bu işe yaramaktadır.

Ne kadar istişare ve şura temeli kurumsal analiz ve yapılar oluşturulursa, ortaya çıkacak öneri ve stratejilerde o kadar isabetli olacaktır. Aksi taktirde kısır ve dar alanda ki bakış açılarıyla yapılan manevralar, muhakkak marjinalleşmeye ve kısır döngülere sebebiyet verecektir.

Yukarıdaki genel tespitler çerçevesinde Karabağ meselesini ele aldığımızda. Biri 3 milyon diğeri 10 milyon civarı olan iki küçük ülkenin, Rus ve ABD ayıları tarafından tokuşturulduklarını görmekteyiz. Zamanında Ruslar tarafından desteklenen Ermenistan, Kafkasya'nın İsraili konumuna getirilmesi sonucu, bütün uluslararası hukuku hiçe sayarak Azerbaycan'ın beşte birini işgal etmiş, bunu yaparken de tarihi kin ve düşmanlığını kusarak sivil halkı kırımdan geçirmişti. 

Buna mukabil haklı olarak Azerbaycan'da konjonktür ve imkanlarını doğru kullanarak, Dünya dengelerini gözeterek, gücü ve imkanları çerçevesinde, bugün bu işgali sonlandırmak çabasındadır. Bu haklı mücadelesinde bütün hoşumuza gitmeyen Azerbaycan yönetiminin tavır ve davranışlarına rağmen, Azeri kardeşlerimizi desteklememiz bizim vicdan ve insanlık borcudur. Tabi kendileri bu haklı savunma savaşında uluslararası ve insan haklarını ihlal etmedikleri sürece.

Bu meselenin bir diğer boyutu ise; yüzyıllarca beraber yaşayan bu iki halk, Anadolu'da ki Kürt ve Ermeniler gibi, siyasal ve güç mücadelesindeki büyük devletlerin oyununa gelmeseler, birbirleriyle iyi geçinip birbirlerine katkı sunsalardı, her iki halkta bugün refah ve mutluluk içinde olacaklardı.

Ne acıdır ki gözünü hırs ve doğmalar bürüyen kukla idareciler sayesinde, hak ve hukuku kuvvetten bilenler tarafından bu halklar birbirlerine tokuşturulmaktalar, bunda halkları acı ve ızdırap çekmelerine sebebiyet vermektedir.

Onları tokuşturanlar için hava hoştur. İstedikleri zaman, çıkarları kalmadığında oradan çekilirler. Fakat bu halkların oradan gitme, ya da birbirlerini yok etme şansları bulunmamakta, bütün enerji ve imkanlarını ağa devletlere silah ve mühimmat için heder ederek, halklarını sefalete sürüklemektedirler. 

Dileğimiz odur ki mazlum ve mahrum olan bütün Dünya devlet ve milletlerinin kardeşçe adilane olarak bu dünya varlığını bölüşüp kardeşçe yaşamalarıdır. İnşallah biz görmesek de bir gün bu olacaktır.

Selam ve dua ile...

Çetin Tufan / Habernas