Trump’tan “barış” adı altında teslimiyet planı: Hamas’a 4 günlük tehdit!
ABD Başkanı Trump, Gazze için sunduğu teslimiyet planına Hamas’tan 4 gün içinde yanıt beklediğini belirtti. Plan, direnişi bitirmeyi, Gazze’yi siyasi yapısından koparıp işgalci lehine yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor. Hamas ve diğer Filistinli gruplar ağır baskı altında. Plan, direnişe değil, teslimiyete çağrı niteliğinde.

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze’deki direnişi hedef alan ve uluslararası kamuoyunda büyük tepki çeken yeni "teslimiyet planı"na dair Hamas’tan dört gün içinde yanıt beklediğini açıkladı. Trump, bu süre zarfında Hamas’ın planı reddetmesi durumunda işgalci İsrail’in “dilediğini yapabileceğini” söyleyerek açık bir tehditte bulundu.
Analistler, Trump ile işgalci Netanyahu’nun düzenlediği basın toplantısını bir tiyatroya benzetti. Sahnede yer alan figüranlar ise bazı Arap ve İslam ülkeleri oldu. Planın özü, Hamas’a bir ip uzatıp kendi elleriyle kendini tasfiye etmesini istemekti. Böylece saldırgan “barış yanlısı”, direnen ise “barış karşıtı” gibi gösterilmek isteniyor.
Benzer bir durum 2015’te Yemen’de de yaşanmıştı. Suudi-Amerikan koalisyonu, Yemenli direniş güçlerinden şehirleri terk etmelerini ve silah bırakmalarını istemiş, karşılığında savaşı durduracaklarını söylemişti. Ancak Yemenliler bu aşağılayıcı dayatmaları reddetmiş ve direnişlerini sürdürmüştü. Bugün ise ABD ve işgalci İsrail, benzer bir taktikle, askeri başarısızlıklarını siyasi "başarıya" çevirmeye çalışıyor.
Trump’ın bu sözde planı, Gazze’ye karşı yürütülen iki yıllık başarısız savaşın ardından, işgalci Netanyahu’ya siyasi bir can simidi olarak sunuluyor. Plan, ayrıca Aksa Tufanı operasyonunun ikinci yıl dönümüne denk getirildi.
İşgalci İsrail’in memnuniyetle karşıladığı bu plana; Türkiye, Pakistan, Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi bazı Arap ve İslam ülkeleriyle birlikte Fransa ve İngiltere gibi Batılı ülkeler de destek verdi. Ancak işgalci rejimin maliye bakanı Bezalel Smotrich, planı “tarihi bir fırsatın kaçırılması” olarak değerlendirdi. 7 Ekim'den ders alınmadığını savunarak planın “gözyaşlarıyla sona ereceğini” söyledi.
Plana ilk tepkilerden biri Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nehhale’den geldi. Nehhale, planın bölgeyi daha da ateşe atacağını ve Filistin halkına karşı saldırıların artmasına neden olacağını söyledi. Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) bağlı üç fraksiyon da, planın barışı sağlamak değil, savaşı yönetmek ve uzatmak amacıyla hazırlandığını belirtti. Planın, Gazze'yi Filistin siyasi yapısından koparıp uluslararası vesayetle idare etmeyi amaçladığını vurguladılar.
Çok sayıda siyasi analist, Trump’ın sunduğu planın bir “teslimiyet belgesi” olduğunu ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını yok saydığını ifade etti. Bu planı kabul eden Arap ve İslam ülkelerinin, işgalin lehine olacak şekilde Filistin davasının tasfiyesine katkıda bulundukları belirtildi.
Hamas ise, haberin hazırlandığı saat itibarıyla plana dair resmi bir açıklama yapmadı. Ancak kulislerden sızan bilgilere göre, Arap ve İslam ülkeleri Hamas'a planı kabul etmesi yönünde büyük baskı uyguluyor.
Direniş cephesinden gelen açıklamalardan biri de Yemenli Ensarullah Hareketi’nin Siyasi Büro Üyesi Muhammed el-Ferah’tan geldi. Ferah, Trump’ın planını “gerçek dışı, adaletsiz ve uygulanamaz” olarak niteledi. Asıl hedefin Hamas’ı köşeye sıkıştırmak ve işgalci rejimin suçlarına karşı yükselen küresel öfkeyi dağıtmak olduğunu belirtti.
Planın en tehlikeli yanlarından biri ise, Filistin Yönetimi'nin tamamen dışlanmış olması ve Gazze’nin uluslararası itibarı kötü bir isim olan Tony Blair’e teslim edilmek istenmesi. Ayrıca plan, İsrail ordusunun geri çekilme süreciyle ilgili herhangi bir netlik de taşımıyor.
Bu plan, Filistin direnişini barışın önünde engel gibi göstermek için kurgulandı. Uluslararası kamuoyunun algısı yönlendirilmek isteniyor. Oysa planın içeriğinde gerçek bir çözüm değil, baskı, tehdit ve zamana karşı yarış var. Bu durum, barış yerine daha fazla çatışmaya yol açabilir.
Bu nedenle Filistinli grupların ortak ve net bir duruş sergilemesi, geleceği tehdit eden bu plan karşısında direnişi sürdürebilmesi açısından hayati önem taşıyor. Çünkü plan, Batı destekli ve Arap-İslam dünyasındaki iş birlikçiler eliyle Filistin davasını yeni bir sömürge düzenine mahkûm etmek istiyor.