Siyonistlerin Afrika’daki diplomatik maşası: BAE

BAE son dönemde, Kuzey Afrika ve Sahel ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmek isteyen İşgalci İsrail'in Afrika kıtasındaki kirli ilişkiler ağının diplomatik maşası olarak ortaya çıktı.

Siyonistlerin Afrika’daki diplomatik maşası: BAE

İşgalci İsrail'in Başbakanı Netanyahu-Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah Burhan görüşmesiyle somutlaşan Afrika’daki yeni İşgalci İsrail siyasetinin üç temel dinamiğinden bahsedilebilir.

Bunların ilki, Netanyahu tarafından “İsrail Afrika’ya, Afrika İsrail’e dönüyor” sloganıyla formüle edilen ve İşgalci İsrail’in bölgedeki nüfuzunun, politikalarını da meşrulaştıracak şekilde arttırılması hedefidir. Bu durumun Afrika açısından, alt başlıkları Kudüs’ün statüsünün İşgalci İsrail lehine tanınması, Washington’ın sözde barış projesine Afrika kıtasından (özellikle Müslüman ülkelerden) destek aranmasıdır. İkinci önemli dinamik, İşgalci İsrail’in Afrika kıtasındaki yeni diplomatik konseptinin çok dikkat çeken bir ayağı olarak, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerle siyasi ilişkiler kurulmasıdır. Bununla bağlantılı üçüncü dinamik ise İşgalci İsrail’in Afrika kıtasındaki yeni açılımının aracı devlet veya devletler vasıtasıyla yapılmasıdır.

Dolayısıyla, Netanyahu-Burhan görüşmesinin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) aracılığıyla yapılması, üç ayaklı yeni diplomatik konseptin en önemli başlığını teşkil ediyor. Bir başka ifadeyle, Körfez ülkelerinin (özellikle ekonomik nüfuzları vasıtasıyla) Afrika kıtasında İşgalci İsrail’e siyasi alan açmalarından bahsedilebilir.

Kıtadaki ilişkilerini 1956 yılından yakın zamanlara kadar İngiltere, Sosyalist Enternasyonal ve ABD’nin gölgesinde sürdüren İşgalci İsrail’in, Afrika’daki ilişkilerini içinde bulunduğumuz yeni dönemde yeni stratejisi çerçevesinde Mısır, BAE ve Suudi Arabistan üzerinden sürdürdüğü ise yadsınamaz bir gerçektir.

İşgalci İsrail’in Afrika’daki diplomatik maşası: BAE

İşgalci İsrail’in kıtadaki siyasi, ekonomik ve askeri öncelikleri kadar önemli olan dış politika başlıkları arasında, kıtada ilişkilerin kesildiği veya diplomatik ilişkilerin henüz sağlanamadığı ülkelerle yakınlaşma çabaları da var. Bu durumun başlıca sebepleri arasında, 2017 yılında ABD’nin Kudüs tasarısıyla ilgili olarak BM’de yapılan oylamada Afrika kıtasından sadece Togo ve Güney Sudan’ın İşgalci İsrail lehine oy kullanmış olması gösterilebilir.

Öyle ki dünya üzerindeki 194 ülkenin 54’ünün Afrika kıtasında olması ve bu ülkelerin uluslararası kuruluşlarda önemli bir oy gücüne sahip olmasından dolayı, İşgalci İsrail Afrika kıtasının stratejik önemini BM’deki Kudüs oylamasından sonraki dönemde çok daha fazla dikkate almaya başlamıştır. Bu yüzden Arap ve Müslüman çoğunluğun bulunduğu Kuzey Afrika ülkeleri ve Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu Sahel ülkeleriyle ilişkileri, aracılar vasıtasıyla yeniden ele alarak düzeltmek, İşgalci İsrail için Afrika’daki öncelikli konuların arasına girmiştir.

Bu bakımdan BAE, İşgalci İsrail’in Afrika kıtasındaki kirli ilişkiler ağının yeni halkası olarak son dönemde ortaya çıkmıştır. BAE’nin kıtadaki ekonomik nüfuzunu Afrika ülkeleriyle İşalci İsrail arasında bir köprü olarak kullanmasının en önemli örnekleri arasında Sudan ve Libya geliyor. İşgalci İsrail’in Libya üzerindeki nüfuzunu artırma çabalarında, BAE’nin Libya’da darbeci Halife Hafter’e verdiği desteğin ciddi bir vasıta olması ve Sudan’la ilişkilerin normalleşmesine giden yolun kilidi sayılabilecek Uganda’daki Netanyahu-Burhan görüşmesinin arka planındaki ülkenin yine BAE olması, bu durumun somut örnekleri arasında.

İşgalci İsrail’in Afrika’daki şaibeli adımlarının maşası olan, siyasi, ekonomik ve stratejik hamlelerine köprülük yapan BAE’nin Fas, Tunus, Libya, Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerinde, Sudan, Çad, Nijer, Mali ve (en son 2010 yılında İsrail ile ilişkilerini kesen) Moritanya gibi ülkelerde İşgalci İsrail için siyasi alan açıp ilişkilerin düzeltilmesinde veya geliştirilmesinde nasıl ve ne şekilde rol alacağını, başarılı olup olamayacağını önümüzdeki dönemde daha net görülecektir. Bu meyanda, Netanyahu’nun Batı Sahra’nın Fas lehine tanınması yönünde ABD nezdinde yürüttüğü lobi çalışmalarının yansımaları da netleşmiş olacaktır.

AA