Haccı mebrur ve Allah'ın şiarları / Mücahid Haksever

Amel dediğimiz ibadat, iman cesedinin ruhu, iman ağacını meyvesi, iman çırasının ışığıdır. Bununla beraber, belli bazı hareketler ve semboller ibadetin kendisi değildir. İbadetteki bu sembol ve hareketler meyvenin dışındaki kabuk gibidir. Onun özü ve aslı kabuğun içinde saklıdır.

Haccı mebrur ve Allah'ın şiarları / Mücahid Haksever

İslam’da kulu Allah’a bağlayan en sağlam kulp, ibadettir. Kişinin Allah katındaki değeri, Allah’a olan bağlılığının derecesi, ibadetleriyle ölçülür. İbadetler kulun imanında sadakatinin nişanesidir. Kur’an-ı Kerim’de imanın genelde salih amelle zikredilmesinin nedeni de budur. Amel dediğimiz ibadat, iman cesedinin ruhu, iman ağacını meyvesi, iman çırasının ışığıdır. Bununla beraber, belli bazı hareketler ve semboller ibadetin kendisi değildir. İbadetteki bu sembol ve hareketler meyvenin dışındaki kabuk gibidir. Onun özü ve aslı kabuğun içinde saklıdır. Nitekim ayeti Kerime’de; لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ  “Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır” (1) buyrulmakla bu husus dile getirilmiştir.

İslam dininde mal ve canla yapılan ibadetlerden bir tanesi de hac ibadetidir. Hac ibadeti de bazı sembollerden ve çeşitli bazı davranışlardan oluşmaktadır. Ayeti kerimede de dendiği gibi bunlar şeairler, yani Allah’ın sembolleridir. Bunlar semboldür. Bu sembollerin kendisi değil temsil ettikleri manadır aslolan. Her sembol kendi dışında bir hakikati anlatır. Sembollerde, sembolün kendi zatı değil, o sembolle anlattığı mana önemlidir. Yollarda sürücülerin, güvenle, sorunsuz yolculuk yapmalarına olanak sağlayan trafik levhaları gibi… Bu levhaların şekilleri, ya da yapıldıkları materyal, sürücüler için bir anlam ifade etmemektedir. Onların taşıdığı mana, sembolü oldukları mesaj önemlidir. Bu levhalarının verdiği mesajı okuyanlar, emniyetli bir şekilde seyahat edebilmektedirler.

Tıpkı trafik levhaları gibi, dinlerin de şiarları sembolleri vardır. Haçın ve çanın Hristiyanlığı; yedi kollu şamdan ve Davut yıldızının Yahudiliği simgelemesi gibi…  İslam dininde de, minareler ezanlar, birer semboldür. İslam dininin sembolleri… Tıpkı bunlar gibi, hac menasikleri de birer semboldür. Orda ifa edilen menasikler; kabeyi tavaf, safa merve arasında sa’y, kurban, hepsi birer semboldür. Kuranı kerimde sadece hac için, semboller anlamına gelen“شَعَٓائِر”kelimesi kullanılmı؛tır.
 
Hadisi Şerifte: والحجُّ المبْرورُ لَيْسَ له جَزَاءٌ إلا الجنّةُ “Mebrur olmuş bir haccın karşılığı cennettir” buyrulmu؛tur. Haccın makbul olabilmesi, günahlardan insanları temizleme misyonunu ifa etmesi “mebrur” (doğru-dürüst yapılmış, sırrına erilmiş, hakkı verilmiş, amacına ulaşmış, kalite katılmış, iyilerin haccına dâhil edilmiş) olma şartına bağlanmıştır. Mebrur bir hac için sadece hac farizası için kullanılan ve adına شَعَٓائِرِ اللّٰهِ denen, Allah’ın şiarları olan bu sembollerin temsil ettikleri mananın idrakine varılarak bu görev ifa edilmelidir.

Haccın tüm menasikleri bir şiardır. Bir semboldür. Bu sembollerin taşıdığı derin manalar vardır. Diğer ibadetlerde de durum farklı değildir. Maun suresinde, namaz kılanlara “VEYL” olsun dendikten sonra bunun gerekçelerinden birinin, namazlarından gafil olmaları gösterilmiştir. Başka bir ayette de; لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir” (2) buyrularak buna dikkat çekilmiştir. Hacdaki durum da bundan farklı değildir. Mikata girildiği anda, giyilen ihram ile kişi, mahşeri andıran bu insan denizine dalıveriyor. Bu insan denizinden bir damla oluveriyor. Bu denizin bir parçası olabilmek için, denizin rengine bürünmek gerekir. Çünkü bu bembeyaz deniz, aykırı renkleri kabul etmiyor. Onun için seni farklı gösteren o renklerden yani elbiselerinden kurtulman gerek. Çünkü elbise seni farklı gösterir. Nice tilki, yılan ve akrepler vardır ki, koyun elbisesine bürünmüştür.

Beytullah da bir semboldür. Çünkü bu evi değerli kılacak hiçbir maden ve malzeme yoktur. Duvarları altından, yakuttan, zümrütten değildir. Bir zaman Ebrehe de buna çok şaşırmıştı. Böyle hiçbir maddi değeri olmayan, sade süssüz, oyun ve eğlencenin olmadığı bir yeri insanlar neden ziyaret eder diye… Çünkü buraya gelenler, Allah’ın emriyle insanları hacca çağıran İbrahim (as)’ın çağrısına cevap vermek için geliyorlar. Ve geldiklerinde ağızlarında lebbeyk kelimesini vird edinirler. Yani buyur Rabbimiz, emrine amedeyiz, bizleri çağırdın işte geldik huzurundayız.

Orada tavaftaki insan seline katıl. Sende kâinatta etrafında dönerek Allah’ı zikreden her mahlûk gibi, bir Mevlevi’nin cezbe halinde hu deyip dönmesi gibi, sen de dön. Hayber’den dönen Cafer gibi, kendinden geç… Çünkü burası gerçek âşıkların diyarıdır. Yıllardır hasretiyle yanıp tutuştuğun sevgilliler sevgilisinin diyarıdır bu diyar. Bu topraklar harem bölgesidir. Dünyanın en pahalı ağaçları çiçekleri hayvanları buradadır. Bunların en küçüğü dahi değerlidir. Onlara sakın bir zarar verme. Buralar öyle mübarek topraklardır ki, nice âşıklar bu topraklara edeben ayakkabıyla basmamışlar, hayvanlarına binmemişlerdir. Ya senden ne haber? Yoksa bedenin tavafta, aklın alışverişte mi?

Hacdaki bu sembollerin ortak özelliği kulun günahlarından pişmanlık duyup rabbine teslim olmasıdır. Merhum Aliya İzzet Begoviç'in, Doğu-Batı Arasında İslam adlı eseri, 'ah İslamiyet, senin adın teslimiyet' diye biter. Hac ibadeti baştanbaşa bize teslimiyet dersleri verir. Haccın menasiklerinin bizlere ondan miras kaldığı İbrahim (as)’dan menasiklerin yanısıra teslimiyeti de miras kalmıştır. İbrahim (as) Tevhid davası uğruna nice badireler atlatmış, nice imtihanlardan geçmişti. Hepsinde de Rabbine karşı gösterdiği tam teslimiyetle muvaffak olmuştu. Bu imtihanların en zoru ise, İsmail (as)’ı kurban etme meselesidir. Bu çocuk sıradan bir çocuk değildi. Bu çocuk haccın menasiklerinde kurbanın sembolize ettiği İsmail’di. Yani yeryüzünde en çok değer verdiği varlığıydı. Çünkü yüzyıla yakın bir zaman evlat hasretiyle yandıktan sonra, Cenabı Allah O’na İsmail’i nasip etmişti. Ve şimdi en çok değer verdiği varlığı, İsmail’ini kurban etmesini istiyordu.

Mina'da kuytu bir köşede İbrahim (as) oğluyla konuştu! Yüz yıl yaşamış ak saçlı sakallı babanın yanı sıra İsmail gençlik çağına yeni giriyordu. Dünyanın değil Arap yarımadasının göğü böyle bir görünüme katlanamazdı! Tarih, baba ile oğul arasındaki böyle bir konuşmayı kaydetmemişti hiç. Kimse de, dostça fakat ürkütücü bir konuşmayı düşünmemişti!” (3) “Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.”(4) Yüzünü görmesin, babalık şefkati O’nu bu vazifeyi yapmasına engel olmasın diye. Cenabı Allah böylelikle, dünya imtihanlarının, dünya fitnelerinin en zor imtihanlarından olan çocuk imtihanıyla, en sevdiği Peygamber’ini imtihan etmişti. O da bu imtihandan başarıyla geçmişti.

Görüldüğü gibi, haccın menasiklerine şeair yani sembol denmesi boşuna değildir. Haccın tüm menasikleri birer semboldür. Ve bu semboller hakkıyla ifa edildiklerinde mebrur bir hac yapılmış olur. Rabbim cümlemize mebrur bir hac yapmayı nasip etsin. Dualarınızda bizleri de unutmamanız dileğiyle Allah’a emanet olun.

NOT: Aziz dostum, Muhterem Ağabeyim Muhammed Yavuz'un vefatı bizleri hüzne gark etti. Bu an muhacirliğin en zor anıdır. En yakın akrabalarının, dostlarının cenazesine dahi gidememek… Gurbette gözyaşlarını içine akıtmak… Acını, derdini kimseyle paylaşamamak… Söyleyecek kelime bulmakta zorlanıyorum. Ne mutlu sana. Allah'a itaatle geçen bir ömrün sonunda, imanla ve böyle mübarek günlerde ruhunu teslim etmek… Mekânın cennet olsun güzel insan…

1- Hac Süresi, 37
2-Bakara Sûresi, 177
3-Ali Şeriati, HAC s.137 Fecr Yayınevi İstanbul 2011
4-Saffat Süresi 103 Mevdudi Tefhimul Kuran Meali

Mücahid Haksever / Habernas