Cemil Meriç, Batı ve Son Halmiz-1/Selahaddin Nasranlı

Sıhhatli toplum, kendi kalarak değişendir. Ne aşırı bir mazi hayranlığı, ne de gözü kapalı yenicilik iptilası. Muhtaç olduğumuz şey ölçüdür.

Cemil Meriç, Batı ve Son Halmiz-1/Selahaddin Nasranlı

Düştüğümüz bu facianın en büyük sorumlusu ve hakikate en büyük perde; inkarcı değil, fısk çamuruna bulaşmış, kendi kendine ihanet eden, korkak, şuursuz, mukaddeslerini çiğneyen aydınlardır. İşlerine bakılırsa belki aydın değil kundakçıdırlar. Kendi hanesini ateşe veren, sonra da bu ateşte düşmanlarımızla yemek pişirendir.

Cemil Meriç’in dediği gibi; “Hepimiz birer “Genç Osmanlı”yız. Kendi elleriyle gözlerini çıkaran idrak hastası.” (1) Kurtla bir olan sürüye küskün koyun misali, ahmak, ispiyoncu ve tahripkar.

Şu İslam alemindeki kargaşaya bakılırsa, biz “kurbanlar şuursuz, cellatlar da deli”, alimler aciz ve dar, gençler de at gözlü cahil militan.

“Batı kavram ve mantalitelerine nufuz etmedikçe, kabul de, red de bize hiçbirşey kazandırmaz.” Bilmediğini inkar da boş, red de boş.

Önce Batının öz hakikatini keşf elzemdir.

Batının öz hakikati bilinip, renkli ve aldatıcı perdeler de atıldıktan sonra onların da, derin fay hatları ve açıkları görülmüş olunur. Meziyetleri de dahil.

Bu arada belirtmekte yarar var. Herkesin dilinden düşürmediği, Machiavelli’nin “gaye vasıtaları meşru kılar” söylediği doğru değildir. Bu söz Papaz İgnagio’ya aittir. O da Cizvit Tarikatı kurucusudur. Ama, Machiavelli bunu söylemedi diye kurtulmuş da değildir elbet.

***

Sıhhatli toplum, kendi kalarak değişendir. Ne aşırı bir mazi hayranlığı, ne de gözü kapalı yenicilik iptilası. Muhtaç olduğumuz şey ölçüdür.

Çağdaşlara inat, “Çağdaş uygarlık olmaz. Bu kelime rezalettir. Uygarlığın çağı olmaz. Bu kelimeleri ortaya atanların amacı, perdelemek, cehaletlerini gizlemek, örtmek, peçelemek. Uygarlık ya vardır ya da yoktur.”

Frenklerin yarım demokrat politikasına karşı İslami bir siyaset kurmak gerek. Bu ümmet, tüm dünyaya şamil, kamil bir siyasi kurtuluş rejimi hediye etmeliydi insanlığa. Mâlesef olmadı. Oysa Kur’an-ı âzimuşşân ve onun Resulü “Medine İslam Anayasası” referansı ile kazandırmak istemişti. Ama “Tarihî İslam”, bunu vermedi. Bu proje Peygamberle beraber öldü gitti.

Bizim “Tarihi” olanla “dini” olanı tefrik sıkıntımız vardır. Tarihteki uygulanan İslam ile ideal İslam arasında fark, dağlar kadar. Bu manada tarihi aşıp ideale yönelmek gerek. Bunu da makul ve vicdani bir yolla sunmalı. Hakaretsiz...

Kendini cihana ve tüm varlığa kabul ettirmenin tek yolu şahsiyete malik olmaktır. Kendisini inkar edeni hiçkimse kabul etmez. Düşmanın postalları altında ayaklarını öpene hiçbir nefis değer vermez.

Önce şahsiyet, sonra fikir ve eylem. Sonu; onur ve kurtuluş.

Medeni manada çare; “Asya’nın akl-ı piranesi” (yaşlı aklı) ile “Batının bikr-i fikrini” (bekar fikrini) evlendirmek.

1-C. Meriç, Kültürden İrfana

Selahaddin Nasranlı / Habernas