Bosna’da 550 yıllık direniş: Avrupa’nın kalbinde yaşayan İslam

Bosna’da 550 yılı aşkın süredir varlığını sürdüren İslam, işgal, baskı ve savaşlara rağmen kök salmayı başardı. Müslüman Boşnaklar, Osmanlı’dan Tito’ya, Dayton’dan bugüne inançlarını koruyarak Avrupa’da benzersiz bir Müslüman kimliği yarattı.

Bosna’da 550 yıllık direniş: Avrupa’nın kalbinde yaşayan İslam

Bosna-Hersek’te İslam varlığı 550 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Bu süre boyunca Bosnalı Müslümanlar hem inanç hem varlık açısından çok sayıda tehditle karşı karşıya kaldı; kimi zaman kimliklerini kaybetme noktasına geldiler, kimi zaman ibadet özgürlüklerinden ya da siyasi ve ekonomik haklarından mahrum bırakıldılar. Ancak tüm bu zorluklara rağmen İslam, Bosna topraklarında bugün hâlâ canlılığını koruyor.

İslam’ın Bosna’ya Girişi

Bosna-Hersek’in eski başmüftüsü Dr. Mustafa Ceriç’e göre İslam Avrupa’ya iki kapıdan girdi: ilki sekiz asır süren Endülüs, ikincisi ise 1389’daki Kosova Savaşı sonrası Osmanlıların Balkanlar üzerinden Bosna’ya ilerlemesiyle açılan kapıydı. Ceriç, Bosna’yı “yaşayan Endülüs” olarak tanımlıyor.

Bosnalıların İslam’a yönelmesinin temel nedenlerinden biri, Sırp Ortodoks ve Katolik kiliseleri arasındaki rekabetten bıkmalarıydı. Bu ortamda kendi kiliselerini kuran “iyi Bosnalılar” olarak bilinen topluluk, her iki kilise tarafından sapkın ilan edilince, Osmanlıların gelişiyle İslam’ı özgürlük ve adalet kapısı olarak gördü.

Saraybosna Üniversitesi’nden Prof. Ahmed Alibašić’e göre o dönemde Hristiyanlık Bosna’da yüzeyseldi; sadece 80 civarında kilise ve manastır vardı. “Bu, halkın din adamlarına erişimi olmadığını ve dini yaşamın zayıf olduğunu gösteriyor,” diyor Alibašić. Osmanlıların gelişiyle birlikte din, eğitim ve yönetim yapılarının gücü halkı etkiledi ve İslam yavaş ama istikrarlı şekilde yayıldı.

Zorla Değil, Gönüllü İslamlaşma

Tarihçiler, Osmanlıların Bosnalıları zorla Müslüman yaptıkları iddiasını reddediyor. İslam’ın yayılmasının yaklaşık 150 yıl sürmesi ve Osmanlı döneminde dahi Müslümanların çoğunluğu oluşturmamış olması, bu iddiayı çürütüyor.

1879’da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yaptığı nüfus sayımına göre, Bosna nüfusunun %38’i Müslüman, %43’ü Ortodoks, %18’i Katolikti.

Alibašić, “Bosnalılar İslam’ı benimsediklerinde gerçekten Müslüman oldular, inançlarını korumak için evlerini terk etmeye bile razıydılar,” diyor.

Osmanlı’nın Çekilmesiyle Yeni Dönem: Göç mü, Kalmak mı?

1878 Berlin Konferansı sonrası Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan yönetimine bırakıldı. Bu durum, Müslümanlar için Osmanlı’dan sonra ilk kez gayrimüslim bir yönetim altında yaşama anlamına geliyordu.

Birçok Bosnalı göç etmeyi düşünse de, Tuzla Müftüsü Muhammed Tevfik Azbağiç’in 1886’da yayımladığı “Göç Üzerine Risale” adlı fetva, kalmayı teşvik etti. Azbağiç, yönetim adil olduğu sürece Müslümanların ülkelerinde kalabileceğini belirtti. Bu fetva, Müslümanların kimliğini korumasında büyük rol oynadı.

Avusturya-Macaristan Dönemi: Düşmandan Müttefiğe

Avusturya-Macaristan yönetimi, Bosnalılara karşı baskıcı değil, uyumlu bir politika izledi. İslami eğitim kurumları açıldı, şeriat mahkemeleri kaldırılmadı, kamu binalarında İslam mimarisi korunmaya çalışıldı. Bu süreçte Müslümanlar, yönetime entegre oldular.

Birin Dünya Savaşı’na gelindiğinde Bosnalı Müslümanlar, imparatorluğun saflarında savaşan özel bir askeri birliğe sahipti. Bu birlik hem ibadet özgürlüğüne hem de helal yemek sistemine sahipti.

1882’de “Bosna İslam Cemiyeti Başkanlığı” (Meşihat) kuruldu. Bu kurum, Müslümanların dini işlerini düzenleyen bağımsız bir yapıydı ve “Reisü’l-Ulema” (Başmüftü) unvanı ilk kez bu dönemde kullanıldı.

Tito Dönemi ve Yugoslavya Sosyalizmi

Birinci Dünya Savaşı sırasında Bosnalı Müslümanların %8’i öldürüldü. Nazi işgali ve Sırp Çetnik güçlerinin katliamları, büyük yıkıma yol açtı.

1945’te kurulan Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’nde, Josip Broz Tito yönetimi altında din özgürlüğü kısıtlandı. Dini okullar kapatıldı, tekkeler yasaklandı, vakıf mallarına el konuldu, imamların hutbeleri devlet kontrolüne alındı.

Buna rağmen Tito dönemi, Müslümanlara görece güvenli bir yaşam alanı sundu. 1970’lerde Yugoslavya’nın Arap ve Müslüman dünyasıyla ilişkilerinin gelişmesiyle, dini özgürlükler kısmen geri geldi. 1974 Anayasası ile Müslümanlar, Yugoslavya’nın “kurucu milletleri” arasında yer aldı.

Yugoslavya’nın Çöküşü ve Savaş

1980’de Tito’nun ölümünden sonra milliyetçi akımlar güçlendi. 1992’de Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan ettiğinde, Sırp milisler tarafından başlatılan savaş bir soykırıma dönüştü.

Bosna Müftüsü Mustafa Ceriç, o dönemi “varoluşsal bir mücadele” olarak tanımlıyor:

“Biz ilk kez kendimiz için savaştık. Bu mücadele ahlaki, hukuki ve askeri bir zaferle sonuçlandı.”

1995 Dayton Anlaşması’yla savaş sona erdi ve Bosna, Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak iki ana birime ayrıldı.

Günümüzün Zorlukları

Bugün Bosna-Hersek hâlâ siyasi bölünmüşlük, yolsuzluk ve ekonomik durgunlukla mücadele ediyor. Alibašić’e göre bu üç unsur, birbirini besleyen en büyük engeller.

Ceriç, Bosna’nın Avrupa güvenlik mimarisine dahil edilmesi ve NATO üyeliğinin istikrara katkı sağlayacağını düşünüyor.

Saraybosna Üniversitesi’nden Dr. Juwada Garić ise Müslüman toplumda kadın temsilinin eksikliğine dikkat çekiyor:

“Kadınlarımız eğitimli ama karar alma mekanizmalarında yoklar. Neden bir kadın müftü yardımcımız veya büyükelçimiz olmasın?”

Sonuç:

Bosna-Hersek’teki Müslümanlar, yüzyıllar boyunca savaşlar, baskılar ve siyasi dönüşümler arasında kimliklerini korumayı başardı. Bugün hâlâ Avrupa’nın kalbinde yaşayan bir İslam kültürü var; geçmişin direnişi, bugünün kimliğini şekillendiriyor.