Bedüzzaman’la Batı Medeniyeti Okumaları-2 / Selahaddin Nasranlı

Avrupa’nın hayat felsefesi “hayatı mücadeledir”. Haliyle anayasası/kanunu yardımlaşma değil, mücadeledir. Büyük balık, küçüğü yutar. Bu da toplumlar nezdinde itiş ve kakış. Ki tarihi de buna şahit.

Bedüzzaman’la Batı Medeniyeti Okumaları-2 / Selahaddin Nasranlı

Avrupa medeniyeti esasen orjinal olmayıp, İslam da dahil tüm insanlığın mirasını -gasp olsun olmasın- almıştır. Bu yüzden biriciklik, yeganelik ve istisnacılık yapmasına gerek yoktur.

Öte yandan en büyük kötülüklerinden biri de kardeş olan insanlığı, birbirinden çeşitli yol ve düşüncelerle (fikir, ideoloji, milliyetçilik ve eylem olarak) daha fazla koparmıştır. Özellikle de akla ve fikre geçirilen bir pranga olan ideoloji, kinlerimizin maskesi olarak bu kardeşliği heder etmiştir. Aynı dine inanan, aynı Allah’a kul olan Türk ve Kürt, artık kardeş değil, hasım olarak durmaktadır. Bunu yapan ideolojinin Batılı olduğunu da görmeden.

Aynı Batı, insanlığın kurtuluşu için bir elinde “dalaletli felsefe”yi, diğer elinde de sefih ve “muzır medeniyet”i tutmaktadır. Bu sözkonusu fikri-maddi varlık nehri, ancak “hiçistân”a dökülür. Bunlar maddidir, eksik, geçici ve köksüzdür. Ancak kabir kapısına kadardır. Hem de münafıkçadır. Nitekim “gerilim anlarında uygarların maskesi yırtılır” bu uygarların. Değil midir ki “Batı: tarihin en büyük günahı.”

Batı kuvvete dayanmakta (gücetaparlık), yansıma olarak savaş ve çekişmeye götürmektedir. Diğer halklar da bunu referans almakla kurtulacakları zehabına kapılmaktadırlar.

Avrupa’nın hayat felsefesi “hayatı mücadeledir”. Haliyle anayasası/kanunu yardımlaşma değil, mücadeledir. Büyük balık, küçüğü yutar. Bu da toplumlar nezdinde itiş ve kakış. Ki tarihi de buna şahit.

Bu genç medeniyetin amacı; sadece menfaat olduğundan izdiham ve cinayet doğmaktadır.

Kavimler arasında bağı, başkasını yiyen unsurcu obez ulusçuluktur. O da başka toplumları yutmağa sevk eder. Ulus, sınıf ve milliyetçilik savaşı çıkarır. Bizdeki yansıması; Türkçü, Kürdü asimilede, Kürt de kendi içindeki az toplulukları Kürtleştirme sevdasında.

Çekici hizmeti; heva ve hevesi kolaylaştırmak, nameşru şehveti helal kılmak, onları doyurmaktır. Bu da insanı değiştirir, insanlıktan hayvanlığa yaklaştırır. Bu medeniliğin altında manevi bir yırtıcı hayvanlık vardır.

Batının hata ve cürüm karnesi birhayli kabarıktır:

-“Küre-i arzı bir köy şekline” getirmiş,

-“Medeniyet-i sefiheyle gaflet perdesi çok kalınlaşmış”, insanlığın “ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açılmıştır. Maddiyunluktan gelen dalâlet fikri, hürriyet-i hayvanî ve hevanın istibdadıır.

-I. Dünya savaşında bütün insanlığın musibetine sebebiyet veren (1) Batı medeniyeti, helaket ve felaket asrının en büyük musibeti olmuş ve dinsizliğe gitmiştir. (2) Tiryak değil zehir olmuştur.

-Avrupa medeniyetinin insanlığın yüzde seksenini meşakkat ve şekavete atarak mutsuz etti. Ayrıca ticari kârdan elde edilen gelirlerin “zâlim ekallin” yani komprador azınlığın, olduğunu görmekteyiz. (3)

-Ayrıca vahşi lider ve reislerini (Hitler, Mussolin, Stalin...) dünyanın başına musallat etmiştir.

-Bu “medeniyet-i sefihe”nin müthiş bir riyayı insanlıkta meydana çıkardığı “ehl-i medeniyetin o riyaya şan ve şeref namı” verdiği, “insanı, şahıslara karşı riyakarlığa bedel unsurlara ve milletlere ve devletlere karşı riyakarlığa teşvik etmiş ve tarihî onlara müşevvik ve alkışçı ve cerideleri (gazeteleri) de dellal yapmıştır.”

-İnsanlığın en temel sosyal kurumu olan aile; “mimsiz medeniyetin terbiyesi yüzünden” bozulmuştur. Yirmi belki de kırk kişiden ancak bir kişinin peder ve validesine, “hizmet ve şefkatlerine mukabil” evlatlık görevini yerine getirir.

Bu uğursuz “Medeniyet-i meş’ume”nin “bir köyde veya cemaatte bir asi bulunsa, o cemaati çoluk çocuğuyla ifna/yok etmek” olan gaddar bir zulüm düsturunu, insanlığın eline vermesiyle “medeniyetin bütün mehasinlerini/iyiliklerini sıfıra indirdiğini” (4) anlamak gerekir.

Batı medeniyetinin iktisat-kanaat yerine israf ve sefaheti, çalışma ve hizmet yerine tembellik ve istirahat meylini ön plana çıkması dolayısıyla, insanlığı fakir ve tembel eylediğini de görülür.

“Garp medeniyet-i zalime”sinin suiistimal, israfat ve hevesatı tehyiç ettiği ve gayr-i zaruri ihtiyaçları zaruri hacetler hükmüne getirdiği, bir insanın gerçekte muhtaç olduğunu dört haceti yirmiye çıkardığı, ancak helal kazancın bunu karşılayamamasından dolayı insanlığın gayr-i meşru yollara (faiz, hırsızlık.. gibi) yöneldiğini ve “fakir” hale getirildiğini tespit etmektedir (5), seydamız ve üstadımız Bedüzzaman.

1-(Sözler, s. 655)
2- (Lem’alar, s. 379)
3- (Sözler, s. 653)
4-(Sünühat, s. 42)
5-(Emirdağ Lahikası, s. 335)

Selahaddin Nasranlı / Habernas