Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-23

Şehid Rehber, gece gündüz demeden çalışarak öncülük ettiği camiayı istikamet üzere ve vasat bir yapıda tutarak bugünlere gelmesine vesile oldu. Kişiliği ve yaşantısının anlatıldığı bu son bölümü bir cümleyle özetlemek gerekirse Şehid Rehber, Hizbullahi davanın mücessem haliydi.

Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-23

KİŞİLİĞİ VE YAŞANTISI

İBADİ HAYATI

Şehid Rehber, ibadet konusunda hassas olduğu gibi cemaat fertlerinde de aynı hassasiyetin oluşması için gayret ederdi. Cemaat yapısına tavsiye ettiği ve özellikle de Ramazan aylarında gönderdiği ibadi programlarda her Cemaat mensubunun ailevi, kültürel ve çalışma programının yanında, bir de ibadi programının olmasını ister ve bunun uygulamasını sorumlular vasıtasıyla takip ettirirdi. Bizim birer kul olarak varlığımızın ve mücadelemizin özünde ibadet vardır derdi. Örneğin Cemaat mensuplarına gönderdiği ibadi program içerisinde bulunan hususlardan bazıları şunlardı:

Günlük olarak Kur’an’dan okuma virdinin bulunması

Mümkün olduğunca sürekli abdestli bulunmak

Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak

Gece namazlarını düzenli kılmak ve bu vakitlerde bolca dua etmek

Farz namazlara tabi sünnetleri aksatmadan kılmak ve farz namazlardan sonra tesbihatı terk etmemek

Duha ve evvabin namazları ile diğer nafileleri adet haline getirmek

Farz namazların, mümkün olduğu kadarıyla camilerde Cemaatle kılınmasına çalışmak

Evde bulunanların veya herhangi bir yerde bir arada olanların, farz namazlarını Cemaat halinde kılmaları

Ramazan ayına mahsus olan teravih namazların camide, Cemaatle birlikte kılınması

Ramazan ayına mahsus olan itikaf sünnetini yerine getirmek

Farz namazların zamanında ve Cemaatle kılınmasına özel bir ehemmiyet verirdi. Farz namazlara tabi sünnetleri hiç aksatmadan kılar ve namaz ardındaki tesbihatı yapardı. Kaldığı yerde namazlarını oradaki arkadaşlarla Cemaat halinde kılardı.

Engelleyici bir durum olmazsa, pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutar, gece namazlarını kılar, günlük düzenli bir şekilde Kur’an’ı Kerim okurdu. Çok da güzel bir okuyuşu vardı.

Genellikle abdestli olurdu, sabah kalktığında veya uykudan uyandığı vakitte ilk işi abdest almak ve iki rekât namaz kılmak olurdu. Duha ve evvabin namazlarını düzenli kılmaya çalışırdı.

İ. H. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Günlük Kur’an okumayı ihmal etmezdi. Kur’an okurken de mümkün mertebe sesli okurdu. Yemek vs. için oturduğumuzda dikkatini çeken konuların analizini yapardı, bazı ayet, hadis, siyer konuları ve fıkhi meselelerle ilgili özgün görüşleri vardı, gerçekten çok orijinal düşünceleri vardı. Şehid Rehber en zor şartlarda bile günlük nafile ibadetlerini aksatmamaya çalışırdı. “

S. V. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber’in ibadi hayatı ile ilgili şu bilgileri aktarmaktadır: “İbadetinde huşu ve sükûnet vardı. İmamı Şafii mezhebine göre amel ederdi. Nafile namazlarını düzenli kılıyordu. Çok güzel bir Kur’an–ı Kerim okuyuşu vardı. O kadar güzel okuduğunu bilmiyordum. Bir gece odasından Kur’an–ı Kerim sesi geliyordu, Abdulbasıt’ın hatimlerde okuduğu kıraate benzettim, kapı yarı açıktı, baktığımda Şehid Rehber’in okuduğunu gördüm. “

BİREYSEL YAŞANTISI

Şehid Rehber, kendisini tamamen davaya adadığından ve dolayısıyla bütün zaman ve enerjisini buna harcadığından, hiçbir zaman düzenli bir özel yaşantısı olmadı. İçinde bulunduğu ortam ve şartlara göre, yapılması gerektiğine inandığı İslami faaliyetlere yönelir, üzerine eğildiği işlere yoğunlaşır ve işin icabına göre bazen geceli gündüzlü çalışır, yemek ve namaz vakitlerinin dışında istirahat bile etmezdi.

Cemaati kurduğu ilk yıllarda, kendisi bizzat tebliğ çalışmalarında bulunduğundan ve bölgedeki insanlara gidip onlarla birebir konuştuğundan, zamanının neredeyse tamamı gidip gelmekle, ziyaretlerle, konuşma ve sohbetlerle geçer, evde kalması, yatıp kalkma saatleri, yemek saatleri gibi hususlarda herhangi bir düzen mümkün olmazdı. Kendisini tamamen işe kaptırır ve işin seyrine göre pozisyon alırdı.

Daha sonraki yıllarda; Cemaat mensupları çoğaldığı, Cemaat faaliyetlerinin artıp yaygınlaştığı ve dolayısıyla çalışmaların yoğunluk kazandığı zamanlarda, vaktinin önemli bölümünü evlerde geçirir, Cemaatin sorumlu arkadaşlarıyla müzakerelerde bulunur, Cemaatin sevk ve idaresi noktasına yoğunlaşırdı. Bu süreçte de yine düzenli bir yaşantısı olmamış, geceli gündüzlü bu işlere yoğunlaştığından, işin seyrine göre hareket etmiş ve yatma, kalkma, yeme gibi konularda düzenli bir hayatı olmamıştır.

M. C. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “özellikle 1992’den itibaren uyku, yemek ve namaz saatleri dışındaki vaktini ya bilgisayar başında veya dokümanları inceleme ve müzakerelerle geçiriyordu. Uykusu da düzensiz ve çok azdı. Hatta son bir yılda üzerinde yattığı bir yatak bile yoktu. İstanbul’da iken kendisine bir televizyon koltuğu almıştık. Genellikle onun üzerinde yatarak uykusunu alıyordu.

Neşeliydi, latife yapardı, moral verirdi. Bazen çalışma arkadaşlarına takılırdı ve herkes bundan çok hoşlanırdı. Genellikle ikindi vakti çay içtiğimizde yanımıza gelirdi ve sohbet ederdi. Bu bir süre sonra artık alışkanlık haline geldi. Fakat sonraları buna pek devam etmedi.

S. V. adlı Cemaat mensubu şunları söylüyor: “Harcamalarda iktisatlı davranılmasını isterdi ve israfa müsaade etmezdi. Kendisinin kaldığı evlerde çok sade ve mütevazı harcamalar yapılırdı. Bazen kendisi de mutfağa gelir yemek yapmamıza eşlik ederdi. Hiçbir zaman onu lüks diyebileceğim bir sofrada görmedim. Yıllarca aynı elbiseyi giyiyordu. Çok sade ve geniş elbise giyiyordu. Şalvar giyiyordu, pantolon giydiğini hatırlamıyorum.

Şehid Rehber, iktisatlı biri olduğu, bütün işlerinde iktisatlı hareket ettiği ve arkadaşlarına da bunu tembihlediği halde, sağlık, güvenlik ve cemaatsel faaliyetleri yürütmek için gerekli olan malzemelerin alımında kısıntıya gitmezdi.

Şehid Rehber, giyiminde çok sade ve mütevazıydı. Genellikle Şalvar tipi geniş elbise giyer, üstüne geniş ve uzun kol gömlek giyinirdi.

Bulunduğu ev ortamının temiz ve sade olmasına dikkat ederdi. İhtiyaç duyulan zaruri malzemelerin dışında eve pek eşya almazdı.

AHLAKİ YAPISI VE SOSYAL İLİŞKİLERİ

Bir cümleyle özetlemek gerekirse Şehid Rehber, Hizbullahi davanın mücessem haliydi.

İlişkilerinde oldukça tabii ve muhatabına da olabildiğince saygılıydı. İnsanları çok kısa zamanda tanır ve onlarla durumlarına göre muamele ederdi. Bulunduğu ortamda tabii olarak öne çıkar, cezbeden karizması hemen ortaya çıkardı. Görüşmelerinde muhakkak kağıt kalem bulundurur, konuşmalardan notlar alırdı. İlk tanıştığı insanların davranışlarına, kalkıp oturmalarına dikkat eder, bundan sonuçlar çıkarırdı. Yine muhatabına değer verip, sorumluluk yükler, en alttaki birisi bile, onunla görüştükten sonra davaya bağlılık ve sorumluluk duyguları gelişmiş bir şekilde yanından ayrılırdı.

Şehid Rehber, Cemaatin tüm fertlerini sever, sorunlarıyla ilgilenir, hatta gönderilen kapalı notlar kendisine okunduğunda ve notta geçen ‘Cemaate selam’ ibaresine gelindiğinde, her defasında bıkmadan elini göğsüne koyar ve hafif kalkarak ‘Ve aleykümüsselam’ diye cevap verirdi. Özellikle muhacir olanlara ve Şehid–tutuklu ailelerine özel bir düşkünlüğü vardı. Ancak buna rağmen Cemaat mensupları arasında ayrım yapmazdı.

B. V. adlı Cemaat mensubu şunları söylemektedir: “Bir avam köylü ile rahatlıkla arkadaşlık edebiliyordu. Onların seviyelerine inebiliyor, onların dilini konuşuyor, yöresel adetlerini dikkate alıyordu. Onlarla ilgileniyor, davaya kazandırmak için samimi arkadaşlık yapıp, onlarla geziyor ve haşir neşir oluyordu. Evlerine misafir olup sofralarına oturuyor, sıkıntılarını paylaşıyordu. Onun için köylülerden ve kırsaldan çok dostu vardı.

Hiç kimseyi küçümsemediği gibi makamı, tahsili ve mevkii ne olursa olsun hiçbir insanı büyüterek ona ayrıcalık tanımazdı. İnsanlarla, seviyelerine göre konuşur ve muamele ederdi. Aydınlarla aydın, siyasilerle siyasi, bilginlerle bilgin, köylülerle köylü, öğrencilerle öğrenci olurdu. Hiç kimseye karşı kendini küçük görüp eziklik hissetmediği gibi, büyüklük taslayıp gururlanmazdı da.

Ücra bir köyde bulunan bir insan için kilometrelerce yol yürürdü. Kış, yaz, soğuk, sıcak, kar veya yağmur dinlemezdi. Dost ve arkadaşlarını sürekli ziyaret edip onları görürdü. Onları unutmazdı ve imkan dahilinde sorardı. Nereye, hangi şehre gitse yol üzerinde veya yola yakın bulunan dost ve arkadaşlarını mutlaka ziyaret ederdi. Evden çıktığında bazen günlerce, haftalarca ve hatta aylarca eve dönmediği olurdu. Düzenli bir aile hayatı yoktu, fakat düzenli bir dava hayatı vardı.

Bir insana, ilahi davaya sadık ve ihlaslı olduğu derecede önem verir ve onu severdi. Onun ölçüsü davaya sadakat ve ihlastı. Sürekli ilahi davayı düşünür ve davetçi yetiştirmeye çok önem verirdi. Bir insanda davaya hizmet noktasında kabiliyet sezmiş olsaydı, onun peşine takılır ve davaya kazandırmak için yoğun emek sarf ederdi. Bir mensupta cevher ve kabiliyet sezerse onu kendine yakınlaştırır, onunla haşir neşir olur ve istifade etmeye çalışırdı.

Seksenli yılların sonuna kadar davet ve tebliğ faaliyetlerinin bilfiil içindeydi. Çoğu arkadaşların derslerine bizzat katılıyordu. İlim Kitapevinde oturup gelen gidenlerle ilgileniyordu. Mütevazıydı ve evinde misafirlere hizmet ederdi. Vasat bir seviyede ikramlarda bulunurdu. Çocuklarına, “Gelin amcalarınızın elini öpün size dua etsinler” diyerek çocuklarını mütevazılığa alıştırıp misafirin dualarını aldırırdı. Evi mütevazı ve çok sadeydi. Lüks ve şatafata önem vermezdi. Dünya metaına hiç önem vermezdi. Ruhu ve kalbi dünyadan azade idi. Hediyeleşmeyi severdi. Arkadaşların dert ve sıkıntılarıyla ilgilenir, imkân dâhilinde çözmeden durmazdı. İlk tanıştığı, görüştüğü dostlarını hediye ile uğurlardı.

Gözlerden uzak, sessiz ve gürültüsüz iş yapmayı severdi. Çünkü sözden değil, amelden, konuşmaktan değil, yapmaktan hoşlanırdı. Reklamdan ve kendini öne çıkarmaktan hiç hoşlanmazdı.

Hiçbir zaman bir insanın hatasını yüzüne vurmazdı. Genellikle bir hikaye anlatarak veya isim vermeden: “Biri vardı şöyle yapardı, böyle yapardı” deyip bu şekilde menfilikleri söyleyerek kişinin dikkatini hatasına çekerdi. Bazen de: “Bazı insanlar niye böyle veya şöyle yapıyorlar. Böyle yapmamaları lazımdır. Şöyle yapmaları gerekir” derdi.

S. V. adlı Cemaat mensubu şöyle söylemektedir: “Şehid Rehber çok vefakardı, eskiden gördüğü insanları sürekli sorardı. Anılarını yad ederdi. Ailelerimizi, çocuklarımızı sorup iltifat ederdi. Çok tabii ve içten bizi sevdiğini hissederdik. Sağlığımızı ciddiye alıp yakından ilgilenirdi. Bir tehlike ile karşılaşsak veya bir kaza geçirsek kurban keserdi. Bir baba şefkatiyle yaklaşırdı.”

D. Y. adlı Cemaat mensubu şunları ifade etmektedir: “Şehid Rehber üsluba çok önem verir, çok vurgulardı. İnsani ilişkilerde tutarlı ve uygun üslubu adeta bir ilke gibi ön plana çıkarırdı. Şahıslardaki hata, kusur ve pürüzleri direk yüzlerine vurmaz, ancak göz ardı da etmezdi. Uygun bir üslupla düzeltme yoluna giderdi. Hatta bu konuda şöyle tavsiyede bulunurdu. “Pürüzler; hikmet ile ikna ile izah ile ve yanlış anlaşılmalar giderilerek halledilir.” Yalnız şunu da ilave etmeden geçemeyeceğim; hatasında ısrar edeni, hele bir de hatasını savunmaya kalkışanı hoş görmezdi. Eğer olumlu üslup karşılık bulmamış ve çözüm olmamışsa üslubu da değiştirirdi. “Hata yapanların akıllıları, ikaz edildiklerinde hemen kendilerine gelirler. Akılsızlar ise hatalarını savunurlar” derdi. İnsanın edep ve adabı gözetmesini önemserdi. Sohbetlerinde kendi üslubu ve el hareketleri ile: “Kişi hadd–ı hududunu iyi bilmelidir” derdi.”

Muhterem İ. Bagasi şöyle diyor: “Şehid Rehber, takriben 1991’den sonra ta şehadetine kadar sürekli arkadaşlar arasında kaldı, onlarla birlikte yaşadı. Sürekli ev ortamındaydı. Dışarı çıkmıyordu. Yanına gelen arkadaşlar bazen beraberlerinde ona elbise getiriyorlardı. Ancak o çoğunu diğer arkadaşlara veriyordu. Bazılarını da çok az giyer ve diğer arkadaşlara verirdi. O elbiseleri bir kardeşe vermek istediği zaman ona seslenir, al bu sana iyi yakışır diyerek ona verirdi.

Kaldığı yerlerde ortamın düzenli olmasına önem verirdi. Çok düzenliydi. Kalınan evin çalışma ortamına uygun hareket edilmesini isterdi. Sabah uyandığında sanki başka bir yere işe gidecekmiş gibi elbiselerini giyer, saatini takar ve arkadaşların da böyle olmasını isterdi. ”

H. H. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Uykudan uyandığında abdest alır, saç ve sakalını tarar, sanki dışarı çıkacak gibi üstünü başını düzeltirdi. Halbuki bir yere gittiği yoktu sürekli evin içindeydi.”

Yine H. H. adlı Cemaat mensubu şunları ifade etmektedir: “Hata ve yanlışlarımız olduğu zaman, taalluk ettiği şeye göre ya sohbet eder ve hikmetle buna dikkat çekip düzeltmeye çalışırdı veya görmezden gelir, bizi kırmamak için bir şey demezdi. En küçük sorunlarımızla ilgilenirdi. Çocuklarımızın durumunu, hatta okuldaki başarı durumlarını sorardı. Bize babamız gibi davranırdı. Çalışma esnasında, aniden yerinden kalkar ve mutfağa gidip su içer, gelirdi. Bunu yapmamasını, bizden istemesini, bu durumun bizi rahatsız ettiğini her defasında söylediğimiz halde “önemli değil” derdi ve aynı şeyi tekrar yapardı. Canı çay istediği zaman: “Canınız çay istemiyor mu?” ya da “Bu havada çay iyi gitmez mi?” gibi ifadelerle çay isteğini belli ederdi.”