HÜDA PAR'dan, Kurtulmuş'un okuduğu 'Kürtçe' şiir tartışmalarına ilişkin açıklama: Anadillerin kullanımı önündeki engeller kaldırılmalıdır
HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, TBMM Başkanı Kurtulmuş’un Diyarbakır’da okuduğu ve TBMM'nin resmi sosyal medya hesabından paylaşılan Kürtçe bir şiir üzerine çıkan tartışmalara ilişkin yaptığı değerlendirmede, anadillerin kullanımının önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini vurguladı.

HÜDA PAR Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emiroğlu, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Diyarbakır’da okuduğu ve TBBM'nin resmi sosyal medya hesabından paylaşılan Kürtçe dizelere verilen tepkilerin tahammülsüzlük olduğunu ifade eden Emiroğlu, “Türkçe dışındaki anadillerin kullanımı önündeki tüm yasal ve fiilî engeller kaldırılmalıdır.” dedi.
“Kürtçeye karşı sergilenen bu tahammülsüzlük, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini güçlendirmek hedefiyle bağdaşmaz”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Diyarbakır ziyaretinde dile getirilen mesajların önemli olduğunu kaydeden Emiroğlu, “Meclis Başkanının konuşmasında Kürtçe ifadeler kullanması ve bu ifadelerin TBMM’nin resmî sosyal medya hesaplarından paylaşılmasına gösterilen tepkiler ise son derece yakışıksız ve kabul edilemezdir. Kürtçeye karşı sergilenen bu tahammülsüzlük, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini güçlendirmek hedefiyle bağdaşmaz.” şeklinde konuştu.
“Vatandaşların anadillerini özgürce kullanabilmelerinin önü açılmalıdır”
TBMM’nin resmî hesaplarından daha önce yabancı dillerde yapılan açıklamalara tepki gösterilmediğini hatırlatan Emiroğlu, “Halkımızın önemli bir kesiminin anadili olan Kürtçeye karşı gösterilen bu tahammülsüzlük, açık bir şekilde Kürtçe ve Kürt düşmanlığından beslenmektedir. Bu yaklaşım, Kürtlerin varlığını yok sayan, dilini inkâr eden tek tipçi anlayışın tipik bir yansımasıdır. Ne yazık ki bu anlayış, hâlen darbe ürünü olan 1982 Anayasası’nda da kendini göstermektedir. Hiçbir ön şarta bağlanmadan ve hiçbir pazarlığa konu edilmeden artık Türkçe dışındaki anadillerin kullanımı önündeki tüm yasal ve fiilî engeller kaldırılmalıdır. Eğitimden kamu hizmetlerine kadar her alanda, vatandaşların anadillerini özgürce kullanabilmelerinin önü açılmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
“Kürtler, Müslüman Türk kardeşleriyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin iki asli kurucu unsurundan biridir”
10 Ekim 2025’te Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik değişikliğine de değinen Emiroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan Türk soylu toplulukların artık Türkiye’de yabancı sayılmaması ve kamu ile özel sektörde çalışabilmeleri hususunda pozitif ayrımcılık öngörülmesi; ancak buna karşın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan Kürt soylu topluluklara aynı hakların tanınmaması ciddi bir eksikliktir. Kürtler, Müslüman Türk kardeşleriyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin iki asli kurucu unsurundan biridir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan Kürt soylu toplulukların da Türkiye Cumhuriyeti’nin soydaş halkları arasında kabul edilmesi ve aynı hukuki haklardan yararlanması gerekir.”
Emiroğlu, Anayasa’daki vatandaşlık tanımının eşit vatandaşlık ilkesi temelinde, kapsayıcı ve toplumun tüm kesimlerini kuşatacak biçimde yeniden ele alınması gerektiğini vurguladı.
“İşgal rejiminin yaptığı saldırılar planlı bir provokasyonun göstergesidir”
HAMAS'ın, varılan anlaşmanın gerekliliklerini yerine getirmesine karşın siyonist terör rejiminin saldırılarının devam ettiğini belirten Emiroğlu, “Bu tutum, siyonistlerin çatışmayı sürdürme niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Zirvede hazır bulunan 20’den fazla ülkeye rağmen, anlaşmanın denetimi âdeta tek taraflı olarak Trump’ın eline verilmiş, soykırımın finansörü Trump da Gazze’ye yönelik tehditkâr açıklamalarda bulunarak süreci sabote etmektedir. HAMAS, ateşkesten önce yaptığı açıklamalarda tüm esir cesetlerine ulaşamayabileceklerini ifade etmişti. Buna rağmen bugün bu gerçeklik göz ardı edilerek işgal rejiminin yaptığı saldırılar planlı bir provokasyonun göstergesidir.” dedi.
“Siyonist terör rejiminin saldırganlığını durduracak sert müdahale seçenekleri gündeme alınmalı”
Garantör ülkeler Türkiye, Katar ve Mısır’a çağrıda bulunan Emiroğlu, “Ateşkesin sürekli olarak tek taraflı ihlal edilmesi karşısında, arabulucu ülkelerin sadece diplomatik açıklamalarla yetinmesi yetersizdir. Gerekirse bölgeye askeri caydırıcılık içeren unsurlar da dâhil olmak üzere, siyonist terör rejiminin saldırganlığını durduracak daha net ve sert müdahale seçenekleri gündeme alınmalıdır.” ifadelerini kullandı.
“Afganistan ve Pakistan’ın kalıcı barış mekanizmaları üzerinde uzlaşmaya varması önemli bir gelişme”
Afganistan ile Pakistan arasında yaşanan çatışmalara da değinen Emiroğlu, “Aynı coğrafyayı ve aynı inancı paylaşan halkların çatışması, geçmişte olduğu gibi bugün de halklara yalnızca acı, göç ve istikrarsızlık getirmektedir. Bu nedenle var olan anlaşmazlıkların askeri yöntemlerle değil, diplomatik yollarla çözülmesi gerekmektedir. Bu kapsamda Türkiye ve Katar’ın yürüttüğü diplomatik girişimler neticesinde tarafların ateşkes ve kalıcı barış mekanizmaları üzerinde uzlaşmaya varması, iki komşu ülkenin ilişkileri ve bölgesel istikrar açısından değerli ve önemli bir gelişmedir.” değerlendirmesinde bulundu.
Afganistan ve Pakistan’a işbirliği çağrısı
Afganistan ve Pakistan arasındaki çatışmaların üçüncü tarafların müdahalesiyle tırmandığına da dikkat çeken Emiroğlu, “Uzun vadeli güvenlik ve refah, dış aktörlerle yapılan geçici ittifaklardan değil, komşu ülkeler arasında kurulacak yapıcı, kapsayıcı ve karşılıklı güvene dayalı işbirliği mekanizmaları ile mümkündür. Bu nedenle yakın geçmişte ülkesini Batı işgalinden kurtaran Afganistan ve Hindistan’la çatışmadan çıkan Pakistan’ın, bu tarihi dönemeçleri stratejik bir yakınlaşma fırsatına dönüştürmesi gerekir.” çağrısında bulundu.