Hizbullah Cemaati Rehberi Gümüş: Şehadetinin 21'inci yılında Şehid Rehber'i Rahmetle Yad ediyoruz

Hizbullah Cemaati Rehberi Muhterem Edip Gümüş, şehid edilen Hizbullah Cemaatinin kurucu lideri Hüseyin Velioğlu'nun şehadetinin 21'nci yıldönümü münasebetiyle yayınladığı mesajında önemli uyarı ve tavsiyelerde bulundu.

Hizbullah Cemaati Rehberi Gümüş: Şehadetinin 21'inci yılında Şehid Rehber'i Rahmetle Yad ediyoruz

Hizbullah Cemaati Rehberi Muhterem Edip Gümüş’ün, Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu’nun 21. şehadet yıldönümü münasebetiyle yayınladığı mesaj

Bismillahirrahmanirrahim

Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. Ahzâp 23.

Hamd Âlemlerin Rabbine, salat ve selam insanlığın kurtuluş rehberi ve Hatemun-Nebiyyin efendimiz Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam’a ehline, ashabına ve kıyamete kadar onun yolunu takip edenlere olsun.

Rabbimizin dini ve davasını yüceltme uğruna, şehadet arzusuyla çıkmış olduğu yolda, 17 Ocak 2000’de şehit edilen rehberimizin şehadetinin 21. yılında onu rahmet ve minnetle anıyoruz. O, örnek aldığı Hz. Peygamber gibi geride maddi olarak bir miras bırakmadı. O, davası uğruna her tür fedakârlığı yaptı ve dava arkadaşlarına, her zaman yol haritası olacak büyük mücadele azmi ve tecrübesini, yokluk ve imkânsızlık içinde bile fedakârlık ve azim ile küfür ehlinin coğrafyamızdaki emellerinin nasıl boşa çıkarılabileceğinin pratiğini gösterdi. İslam’ı toplumsal olarak yaşama yolunda Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselamın sünnetine dayalı cemaatleşme ve birlik ruhu, ayrıca bu birliğin teşkilatlı ve organize halde hareket etmesini sağlayan, ilkelere dayanan İslami anlayışı bize miras olarak bıraktı.

Rabbim onunla birlikte, tüm şehit, muhacir, mahpus, gazi ve İslam’a hizmet etmiş bütün kardeşlerimizle beraber bizleri de cennetlerinde buluştursun.

Bu davanın büyük zorluklarla varlığını devam ettiren fedakâr ve cefakâr kardeşlerime bu münasebetle bazı hususları hatırlatmak istiyorum.

Kardeşlerim!

Dünya hayatının asıl gayesi ahiret hayatıdır. Asıl olan ahirettir. Ahirette bizleri kurtaracak ameller ve hazırlıklar yoksa dünya hayatının meşgalesi, –Allah muhafaza etsin– cehennem öncesi bir oyalanmadan ibaret olacaktır. O büyük hüsrana uğramamak için hayatımızı bir daha ahiret ekseninde muhasebe edelim.

Yeryüzünde hem kendimizin hem de nesillerimizin geleceği için Rabbimize karşı vazifemizi yerine getirmekten daha büyük, daha önemli, daha acil hiçbir işimiz yoktur. Herkes ailesi, akrabaları ve çocuklarıyla daha yakından ilgilensin. İbadetlerinde eksiği ya da gevşekliği olanlara, giyim kuşamında, tavır davranışında, yeme içmesinde yanlış ve harama düşenlere hikmetle ve şefkatle el atsın. Eksiklerini gidermeye, yanlışlarını düzeltmeye gayret etsin. Onları Allah’ın razı olduğu hayra ve hakka yönlendirsin. Her bir kardeşimiz, bunun telafisi için büyük bir çaba içinde olsun ki emanetin hakkını vermiş olsun, mahşer gününde Rabbine karşı mahcup olmasın.

Batının içine düştüğü materyalist anlayış aileyi, sadakati, vefayı, şefkat ve merhameti yok etmiş, bunlar ortadan kalkınca huzur da kalmamıştır. Biz hem Rabbimize olan görevimizi yerine getirmeli hem de bütün insanlığa örnek olacak şekilde aile müessesesini muhafaza etmeli ve bu değerleri ihya etmeliyiz. Bu ihya neticesinde aile fertlerinin menfaatten uzak şekilde birbirine beslediği sevgi, hürmet, sadakat, vefa, şefkat ve merhameti ile gıpta edilecek örnek bir yaşantı ortaya koymalıyız. Bunun tesis edilmesi ve korunması için aile içinde ameli ve kültürel programlarınız olmalıdır. Birliğimizi ve saadetimizi İslam’ın emirlerini yerine getirerek ve Hz. Peygamberin ailesine yönelik muamele ve davranışlarını örnek alarak sağlayabiliriz. Bu mesele, ihmale gelmeyecek kadar hayati önemdedir. Çünkü şeytana ve haramlara karşı bizi koruyacak olan sağlam imanımız ve hayırlı amellerimizdir.

Bacılarım!

Sizler şefkat ve merhametinizle bu konuda eşlerinize ve evlatlarınıza daha fazla dikkat etmelisiniz. Gazaba müstahak olmamaları, Allah korusun ateşe odun olmamaları için eşlerinizi ve çocuklarınızı Allah’ı razı etmek ve Allah’ın dinine hizmet için teşvik etmelisiniz. İmanımızı, evlâdımızı kuşatmış bir yangın var. Aile fertlerimizi bu yangından kurtarmak için köstek olan ve ayağa çarpan engellere aldırış edilmemelidir. Hiç bir anne evladının ateşler içerisinde yanmasına razı olamaz. Allah yolunda çekilen mahrumiyet, eziyet, sıkıntı ve meşakkatin uhrevi karşılığı inşallah cennetlerdir. Allah’tan uzaklaştıran, İslami hayatı ortadan kaldıran bir yaşam, aldatıcı yönüyle güzel gözükse bile hakikatte dünyayı zindan ettiği gibi ahiret hayatının ateşler içinde olmasına sebeptir.

Aziz kardeşlerim ve muhterem bacılarım!

Malumunuz olduğu üzere İslam’ın oluşturmak istediği aile düzeni gibi toplumsal bir düzeni de vardır. Bu düzende Allah’a, Müslüman yöneticilere, Müslüman topluma ve aile bireylerine karşı yerine getirilmesi gereken görevler ve dikkat edilmesi istenen hususlar vardır. Allah, insan neslinin sağlıklı ve fıtratına uygun olarak devamı için nikâhı helal, zinayı haram kılmıştır. İslam, nikâhı meşru bir yol, toplumsal ve ahlaki çöküşün en bariz göstergesi olan zinayı ise gayri meşru kılmıştır. Müslüman bir toplumun temeli ailedir. Aile; açlığa, soğuk ve sıcağa, kötü niyetlilere, sömürüye, aldatılmaya ve türlü türlü eziyet ve sıkıntılara karşı sığınaktır. Müminler için; haramlara, şeytan ve dostlarına karşı koruyucu bir kaledir. Huzur, saadet, sevgi, hürmet, vefa, merhamet, şefkat, paylaşma, dayanışma ve iyilikte yardımlaşma pratik eğitiminin verildiği bir mekteptir. Bu yüzden İslam tarihi boyunca nikah ve evlilik adeta Müslümanların hayatlarının olmazsa olmaz bir parçası olmuş evlenip ailesini kuramamış olanlara mürüvvetini tamamlamamış gözüyle bakılmıştır. Evliliğe nasıl böyle bir anlam yüklenmişse meşru ve helal olmasına rağmen bunun bozulması anlamına gelen talak ve boşanma da kerih görülmüştür.

Boşanma, çekilmez hale gelen ve birbirinin hak hukukunu tanımayan, hürmetlerini bilmeyen eşlerin ve ailelerin anlaşmazlıklarının, birbirlerine karşı kin, nefret ve düşmanlığa dönüşmemesi için son bir çare olarak başvurulan bir yoldur. Ancak asıl olan sabretmek, birbirine hürmet etmek, şeytanın arayı bozacak kışkırtmalarına karşı güven tesis etmek olmalıdır. Bütün bunlardan sonra kardeşlerimize ve sesimize kulak verecek bütün anne babalara evlilikleri kolaylaştırmalarını, gençlerin arasını bozacak müdahale ve davranışlardan sakınmalarını ve kendi evlatlarına yapılmasını istemedikleri şeyleri kendi damat veya gelinlerine yapmamalarını rica ediyorum.

Rabbim, kadın–erkek tüm kardeşlerimizi, anne ve babalarını, kız ve erkek çocuklarını, kız ve erkek kardeşlerini her türlü fitneye, haram ve günaha karşı korusun.

Evliliğe adım atacak kız, erkek tüm kardeşlerimden de sahabe-i kiramın evliliklerini örnek almalarını istiyorum. Saadet ve huzuru sıradan insanlar gibi lüks ve şatafatta aramayın. Bundan şiddetle kaçının. Her şeyiniz tevazua uygun olsun, israf etmeyin. İlla bir harcama yapacaksanız evliliğiniz için dua alacağınız, yaptığınız iyilikle ruhunuzun şad olacağı tasadduklarda bulunarak, fakir fukarayı yedirerek, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gidererek yapabilir veya Allah yolunda infak edebilirsiniz. Birbirinizden isteyeceğiniz ise güzel ahlak, hürmet, iffet, ilim, davet ve birlikte Allah’ı razı edecek amellerde yardımlaşma olsun. Unutmayın, sizin de çocuklarınızın da rızkını veren Allah’tır.

Reklamlar, görsel teşvik ve yoğun propagandalar sonucu toplumumuzda görülmemiş bir israf ve savurganlık hızla artarken, dünyanın birçok yerinde insanlar ve kendi coğrafyamızda bir kısım Müslümanlar açlıkla kıvranmakta hatta açlıktan ölümler yaşanmaktadır. Müslümanlar olarak dünyanın birçok ülkesinde mağdur olan Müslümanlara bir şekilde yardım ulaştırmaya devam etmeliyiz. Maddi durumu en düşük olanlar dahi –yarım hurma değerinde bile olsa– yardım yapmaktan geri kalmamalıdırlar.

Belki de çirkin hayâsızlıkların alenen yapılması nedeniyle insanlar arasında görünür şekilde yaygın hale gelen haram ve günahların bu dünyadaki peşin bir cezası olarak insanlığın duçar olduğu salgın hastalığın getirdiği psikolojik ve sosyolojik travmaları yine İslam’ın dayanışma, rahmet, kardeşlik, sıla-i rahim esaslarını yerine getirmekle aşabiliriz. Bundan dolayı dost ve akrabalarla alakayı kesmemeliyiz, bu hastalık döneminde ilişkilerimizi –tedbirlere riayet ederek– eskisinden daha canlı tutmalıyız. Ayrıca büyük bir imtihan olan bu bulaşıcı hastalık ile ilgili tüm Müslümanları duaya davet ediyorum. Maddi tedbirlere ve sağlıkla ilgili yapılan uyarılara uymakla beraber bütün kardeşlerimiz namaz yaşına gelen masum çocuklarıyla beraber dua seferberliği başlatmalıdırlar. Hassaten şu anda sokağa çıkmanın yasak olduğu hafta sonlarında, seher vakitlerinde kalkıp ailece ve topluca Allah’a yalvaralım, rahmetini ve icabetini umarak bu belayı ehli iman üzerinden kaldırması için dua edelim.

Gençlerimiz Sevgili Genç Kardeşlerim!

Enerjinizi, zamanınızı ve tüm imkânlarınızı Allah’ı razı etmek için harcamalısınız. İslam’a, Müslümanlara ve İmana hizmet etmek büyük bir nimettir, Cenab–ı Allah bunu sevdiği kullarına bahşeder. Zamanınızı iyi programlayarak Allah’ın size verdiği enerjiyi, imkân, kabiliyet ve gücünüzü, Allah’ın dinine ve davasına en güzel bir şekilde hizmet etmek için kullanın, bu ilahi nimetleri israf etmeyin. Allah’ı razı ettiğiniz her davranış, söz, amel ve eyleminizin asıl kazanç olduğunu unutmamalısınız. Allah yolunda ve Allah’ı razı etmek için kullanılmayan bilgi, mal, makam, güç ve imkânların bir kıymeti olmayacağını, Allah korusun belki de boynunuzda ateşten bir yüke dönüşebileceğini unutmayın.

Zaruri ihtiyaçlardan geriye kalan tüm imkânları Allah’ın dini ve davası için kullanmak irade ve azim ister. Bu da Peygamber Sevdası ile yaşayan, onun sünnetini her zaman, her yerde ve her konuda ihya eden, Allah’a sadık olan genç kardeşlerimin her birinin sıfatıdır, diye ümit ediyor bu münasebetle tüm genç kardeşlerimi hasret ve muhabbetle selamlıyorum. Mahşer gününde Rabbimin arşının gölgesinde gölgelenmelerini diliyor ve hayırlı amellerini artırmalarını onlardan istiyorum.

Kardeşlerim!

Ümmet, İslam tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir muhasara ve sıkıntı ile karşı karşıyadır. Belki daha önce gelen saldırılar direk mala ve cana geliyordu. Ancak şimdi direk olarak akideye, imana, Kur’an’a, nesillerimize yönelen büyük bir saldırı altındayız. Topyekûn saldırılara ancak birlik olarak karşı koymak mümkündür. Bu saldırıların artması karşısında ümmetin içinde bulunduğu hal, düşmanın çok güçlü olmasından ya da Müslümanların sayıca az olmasından değildir. Düşmanlarımız, dağınıklığımızdan ve birbirimizle çekişmemizden cesaret almaktadır. Bir taraftan İslam beldeleri askeri olarak işgal ediliyor, diğer taraftan iktisadi işgallerle yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz talan ediliyor. Daha kötüsü nesillerimizi akide ve değerlerinden koparıp köleleştirerek değerlerimize saldırtmak üzere kültürel emperyalizm araçlarıyla zihinler işgal ediliyor. Kendi hayat tarzlarını, dillerini, kültürlerini, müziklerini, kıyafetlerini, yeme içme alışkanlıklarını ve hatta zevklerini dayatıp herkesi kendilerine benzetiyorlar. Aynı zamanda hedefe koydukları toplumlarda ise farklılıkları öne çıkarıp ayrıştırmaya ve birbirine düşürmeye çalışıyorlar. Oyunlarını göremeyenleri çatıştırıp zayıflatarak daha kolay kendilerine mûti kılıyorlar.

Farklılıklarımızı çatışma nedeni haline getirmek için, düşmanlarımızın sarf ettiği çabalar her gün biraz daha artıyor. Bu manada kavmi, mezhebi veya meşrebi farklılıklar en çok kullandıkları ve kurcaladıkları hususlardır. Maalesef çok defa başarılı da oluyorlar. Çünkü Allah’ın varlığının, birliğinin ve kudretinin delillerinden olduğu Rabbimiz tarafından bize bildirildiği halde, dillerimizin ve renklerimizin farklı olmasını bazen inkâr ediyor ve üstünlük veya çatışma nedeni sayıyoruz.

Kur’an ve sünnetle çatışmayan, sahih İslami düşünce sahasında yer alan çizgiden çıkmayan her bir düşünce ve topluluğa karşı bakışımız sürekli hatırlattığımız gibi ‘ehl-i kıble’ mülahazasıyla şekillenmiş bir bakış olmalıdır. İfrat ve tefritten uzak, vasat bir İslam anlayışı ile yola başladık ve bu şekilde devam etmeyi prensip edindik. Kardeşlerimiz herhangi bir konuyu değerlendirirken veya tahlil edip bir fikre varmak isterken muhakkak bu nazarla bakmalı ve ‘vasat ümmet olma’ vasfının ehemmiyetine vakıf olmalıdırlar.

Coğrafyamızda farklı kavimlere, mezheplere ve meşreplere mensup Müslümanlar olarak Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ettiğimiz sürece birbirimizle ve aramızda bulunan gayrimüslimlerle yüzyıllarca sulh içinde yaşadık. İlahi ölçüyü bırakıp hepimize düşman olanlara meyledince adalet terazisi bozuldu, huzursuzluk ve çatışmalar başladı. Bu meyanda memleketimizin ve komşu ülkelerin en önemli meselelerinden biri yüzyıldır devam eden Kürt Meselesidir. Bu meselemizi adaletle çözmek, birlik ve kardeşliği sağlamak yolunda atılacak çok büyük bir adım olacaktır.

Ey Müslüman idareci ve yöneticiler!

Rabbimiz Kitabı’nda bize seslenirken Ey Araplar! Ey Türkler! Ey Farslar! Ey Kürtler diye seslenmiyor. Bilakis Ey İman Edenler! Ey İnsanlar! Ey Ademoğulları diye sesleniyor. Hepimizin Âdem (as)’in çocukları olduğumuzu bize hatırlatıyor. Ayette “İşte bu ümmetiniz tek bir ümmettir” diyerek bizi farklılıklarımıza rağmen tek bir Ümmet olarak tarif ediyor. Ümmeti Muhammed’in başına üşüşen emperyalist kâfirlere karşı Ümmet-i Muhammed’i diriltecek ve tekrar izzetli ihtişamına kavuşturacak olan birlik ve beraberliktir.

Birlik ve beraberliğin gerçekleşmesi için herkese düşen vazifeler vardır. Ümmetin yönetici, siyasetçi ve âlimleri, ümmetin üç büyük kavmi olan Türkler, Farslar ve Araplar arasında Ümmetin bir parçası olarak yaşayan Kürtlerin meselelerinin emperyalistlere havale edilmeden çözülmesi konusunda sorumluluk üstlenmelidirler. Kürtler tarihleri boyunca şeyh ve âlimler etrafında İslam’a hizmette ve İslam’ı savunmada muhkem bir kale görevi görmüşlerdir. Bu kalenin zarar görmesi ümmetin hiç bir kavmine fayda getirmeyecektir. Bunun iki bariz örneği mevcuttur. Selahaddin-i Eyyubi haçlıları İslam topraklarından söküp attığında bütün Müslümanlar nefes almıştı. Yine emperyalist ordular hızla ilerleyip her yeri işgal ettikleri birinci dünya savaşında da Selahaddin’in torunlarından aldıkları sert darbelerle bozguna uğramışlar ve bu bölgelerden çekilmek zorunda kalmışlardı da böylece bütün Müslümanlar rahatlamıştı.

Kürtler üzerinden yürütülmek istenen emperyalist emelleri kursaklarında bırakmanın yolu; diğer kardeş kavimlerin vazifelerini yapmaları, kardeşlik hukukuna riayet etmeleri, ırkçılık saikiyle Kürt kardeşlerini dışlamamaları ve eziyet etmemeleridir. Bugün adaleti tesis etme makamında olanlar bunu yapmazlarsa hem tarih önünde hem de mahşerde bunun hesabını veremezler. Biz bu mazlum halka Allah’ın verdiği haklarına kavuşmaları konusunda elimizden geleni yapmaya ve bu uğurda her türlü fedakârlığı göstermeye hazırız. Derdimiz İslam’a büyük hizmetler etmiş bu Müslüman kavmin kardeşlerinden haksızlık görmemeleri, nesillerinin İslam’dan uzak olmamaları, emperyalistlerin onları kullanmalarına fırsat verilmemesidir.

Allah’ın dininin yüceltilmesi, yeryüzünde fitnenin kalkması ve adaletin gerçek anlamda tesis edilerek yeryüzündeki bütün mazlumların kan içici sömürgeci zalimlerden kurtarılması için cehd ve gayret etmek elbette hiçbir şeyle kıyas edilemez. İlahi adaletin tesisi, uğrunda her türlü fedakârlığı yapmaya değer büyük bir hedeftir. Adaletin tesisi tüm sorun ve olumsuzlukların toplu olarak çözülmesi demektir.

İsrail denen Siyonist işgalci çetenin işgali altındaki Kudüs ve Mescid-i Aksa, Selahaddini bir bilinç ve gayretle hareket edilirse kurtulur. İşgale karşı fiilen mücadele eden Müslümanlara, İslami direniş gruplarına her türlü desteği verin. İslam ülkeleri parlamentolarından ‘normalleşme’ denilen hıyanet anlaşmasını suç sayan yasalar çıkarın.

Rabbim, hıyanet anlaşmasına imza atan idarecilerin yanlışlarından vazgeçmeleri için esbap hazırlasın. Hatasından dönmeyen, bu hıyanete öncülük eden ve başka ülkelerin de bu hıyanet anlaşmasına katılmaları için çalışanlara kendi katından Müslüman ve kafirlere ders ve ibret olacak bir ceza versin.

Kardeşlerim!

Suriye, Keşmir, Yemen, Miyanmar, Libya gibi işgal altında ve çatışmaların yoğun olduğu kardeşlerimiz için hiçbir şey yapamasanız bile dualarınızla destek olun. Kâfir, zalim ve münafıklara bedduanızla tavır takının.

Kardeşlerim!

Son dönemlerde Müslümanlara yapılan saldırılardan başka doğrudan İslam’a ve aziz Peygamberine de alçakça saldırılar yapılmaya başlanmıştır. Ümmet-i Muhammed’in âlimleri, aydınları, siyasetçileri, yöneticileri ve cemaat liderleri başta olmak üzere, iman eden erkek, kadın, genç, yaşlı bütün fertler, bu saldırılara karşı koyma konusunda sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Herkesi kendi imkân, kabiliyet ve şartlarına uygun olarak bir araya gelmeye, topyekûn bu alçak saldırılara karşı koymaya çağırıyoruz. Hz Muhammed’in (sav) ümmeti en azından O’na yapılan saldırılara karşı koyma konusunda bir araya gelebilmelidir. Hz. Muhammed (sav)’in canını korumak için bedenlerini O’nun mübarek bedenine siper yapan ashabı gibi, bugün Hz. Muhammed (sav)’in ismine yapılan bu saldırılara her ne pahasına olursa olsun, siper olmak bütün Ehl-i İman’ın birinci vazifesidir. O’nun etrafında kenetlenmek bu birliğin en büyük harcıdır.

Yapılacak en büyük çalışmalardan biri de emperyalist ve Siyonist İslam düşmanlarının kendi halklarına Hz. Peygamberi yanlış tanıtmalarına karşı daha büyük bir çaba ile tüm insanlığa rahmet ve kurtuluş müjdesi olarak gönderilen Allah’ın peygamberini doğru bir şekilde anlatmak ve tanıtmak olmalıdır. Bu anlamda yurt dışında hassaten gayrimüslim toplumlarda yaşayan kardeşlerimizin üzerine büyük bir sorumluluk düşmektedir.

Gayrimüslim toplumlarda yaşayan kardeşlerim! Amelleriniz, ahlakınız, dürüstlüğünüz, helal ve harama riayette hassasiyetiniz ve İslam dairesi içindeki ilişkileriniz insanların İslam’a gelmelerine vesile olmalıdır. Unutmamamız gereken husus, bizim tüm insanlığa karşı İslam’ı tebliğ vazifemiz olduğu gerçeğidir. İslam’ı; sözlü anlatmaktan çok, yaşayarak göstermeli; ahlak ve ibadetlerimizde istikamet, beşeri münasebetlerimiz ve ticaretimizde de dürüstlüğümüzle İslam’ın inşa ettiği Müslüman kimliğini ortaya koymalıyız.

Kardeşlerim!

Ülke içinde ve ülke dışında İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapanlara karşı duyarlı olun. Mutlaka tavır ve tepkileriniz olsun. Kimine yaptığı yanlışlarından dönmesi için dualarınızla, kimine vahşet ve zulümlerine son vermediği için bedduanızla, kimine basın açıklamaları ve ortam müsait olursa mitinglerle tepki gösterin. Kimine karşı da zararlarını asgariye indirmek için maddi ve manevi imkânlarınızı seferber edin. Sosyal medyada gösterilecek tepkilerle onları yaptıklarına pişman edin. Ama tepkiniz herkese ders olacak şekilde olgun, düzeyli ve münasip bir dille olmalıdır. Bunları, İslam’ı bilmeyen insanlara ulaşmak ve hakikati tanıtmak için büyük bir tebliğ fırsatı olarak değerlendirin.

Sosyal hayatta ve sosyal medyada Müslümanlar arasında çatışmayı, münakaşayı tasvip etmiyoruz. Müslümanların enerji ve güçlerini birbirine karşı harcayarak güçten düşmüş bir hale gelmemeleri için gücümüzü, sözümüzü, kalemimizi İslam ve Müslüman düşmanlarına karşı kullanalım. Düşmanların elinde maşa olanlara gelince; onları kendilerine getirecek, pişmanlığa sevk edecek ve düşman elinde oyuncak halden kurtaracak vesileleri tespit etmeye çalışmalıyız.

Aziz kardeşlerim ve muhterem bacılarımdan bir başka isteğim de şudur:

Tavır ve tepkilerimizden, karar ve çözümlerimizden, yazdıklarımızdan ve söylediklerimizden dolayı arkadaşlarımın, davamın, İslam ve Müslümanların zarar görmemesi; hiçbir yerde, hiçbir zaman ve hiçbir konuda Rabbimizin bizi nefsimizle, kabiliyetlerimizle ve imkânlarımızla baş başa bırakmaması için duanın en makbul olduğu zamanlarda dua etmeleridir. Sizlerden bu konuda hassaten dua bekliyorum.

Allah’a emanet olun.

Kardeşiniz Edip Gümüş