Gazze, işgalci İsrail’in maskesini düşürdü: “Kurban”dan zalime dönüşen devlet
Gazze’ye yönelik son saldırılar, işgalci İsrail’in “ebedi mağduriyet” imajını çökertti. Dünya kamuoyu, artık işgalci İsrail’i değil, Filistinli mağdurları dinliyor. Savaş, yalnızca Gazze’yi değil, Batı’nın ahlaki üstünlük iddiasını da yıktı.
Basit gibi görünen bir soru, aslında ahlak ile gerçeklik, hafıza ile siyaset arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlıyor; “iyilik” sandığımız şeyin çoğu zaman şiddeti meşrulaştıran bir maskeden ibaret olduğunu hatırlatıyor.
İşgalci İsrail’in, Arap dünyasının kalbine yerleştirildiği günden bu yana kendini “ebedi mağdur” olarak sunan imajı, Holokost’un küllerinden doğarak kendini korumaya çalışan bir “kurban devleti” fikri üzerine inşa edildi. Ancak Hegel’in dediği gibi, tarih önce trajedi, sonra maskaralık olarak tekerrür eder.
Filistin halkının 1948 Nakba’sından bugüne uzanan trajedisi, yaralarıyla yüzleşmeyen bir mağdurun zamanla zalime dönüşebileceğini gösterdi.
Gazze’ye yönelik son saldırılarda ise dünya artık bu savaşı eski gözle görmüyor. “İşgalci İsrail kendini savunuyor” söylemi, yıkılmış evler, parçalanmış çocuk bedenleri ve yutulmuş hikâyeler karşısında çöktü.
Bu kez hikâye Tel Aviv’den veya Washington’dan değil; enkaz altından, çocuğunu arayan bir annenin sesinden, açlıktan ölmek üzere olan çocukların nefesinden anlatıldı.
Böylece derin bir dönüşüm yaşandı: işgalci İsrail artık “kurtuluşun sembolü” değil, yönünü yitirmiş bir güç sembolü olarak görülüyor.
Holokost’tan Gazze’ye: Anlamın Dönüşümü
Tarihin acı ironisi şu ki, “Bir daha asla” sloganıyla Holokost’un tekrarlanmayacağını vaat edenler, bu korkuyu gerekçe göstererek bugün daha geniş ve kanlı bir trajediyi yeniden üretiyor.
Hafıza sorgulanmadığında bir öğreti değil, bir tahakküm aracına dönüşür. Hannah Arendt’in dediği gibi, “Kötülüğün sıradanlığı” bazen yalnızca emirleri yerine getiren vicdanlı memurlarla mümkündür.
Gazze’deki sahneler bunu acı biçimde gösteriyor: Bombayı bırakan pilot, ekran başında saldırıyı meşrulaştıran analist, ve mahallelerin yıkımını “terörle mücadele” diye açıklayan sözcüler.
Kırılan Meşruiyet ve Çöken Hikâye
Batı dünyası uzun süre Holokost’u, işgalci İsrail’i ahlaki sorgulamadan muaf tutan bir belge olarak kullandı. Ancak bu savaşta her şey değişti: Çocukların canlı yayında öldürülmesi, enkaz altından çıkarılan cesetler, bu meşruiyet zırhını paramparça etti.
Noam Chomsky’nin dediği gibi, Batı medyası “müttefiklerin suçlarını” anlatırken dili sterilize ediyor; bombalamalara “cerrahi operasyon”, katliamlara “yan hasar” diyor. Fakat artık dünya gerçeği kendi adıyla anıyor.
İşgalci İsrail, “zulme uğrayanın hikâyesini” tekeline almışken, bugün bizzat zulmün faili olarak görülüyor. Filistinliler ise yıllarca susturulan kendi hikâyelerini artık kanlarıyla yazıyor.
Üç Sütunun Çöküşü: Korku, Masumiyet ve Zorunluluk
1948’den bu yana işgalci İsrail, varlığını üç temel anlatı üzerine kurdu:
-
Korku: sürekli imha tehdidi,
-
Masumiyet: eleştiriden muaf “mağdur kimliği”,
-
Zorunluluk: “hayatta kalmak için güç kullanmak.”
Ancak bu üçlü yapı artık çökmekte. “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” miti, yerini ırk ayrımına ve işgale dayalı bir rejim gerçeğine bırakıyor.
Slavoj Žižek’in deyimiyle, “hayali yapı” çöktü; işgalci İsrail’in kurban imajını koruyan söylem artık kendi çelişkileri altında yıkılıyor. Gerçek –ölüm, yıkım, sürgün– sembolik yapıyı aştı.
Sosyal Medya: Gerçeğin Yeni Sahnesi
Batı medyasının tekeline son veren şey, dijital tanıklıktı. Artık “dijital vatandaş” hem tanık hem de yargıç.
Görsel akışı durdurmak imkânsız hale geldi; milyonlarca görüntü, işgalci İsrail’in tekeline aldığı gerçeği paramparça etti.
Batı’nın Aynası: Gazze’de Kendi İkiyüzlülüğünü Gören Dünya
Gazze savaşının en büyük ifşası, Batı’nın kendi ahlaki ikiyüzlülüğüyle yüzleşmesidir. Ukrayna’da “insanlık” adına ayağa kalkan devletler, Gazze’de katliamı meşrulaştırıyor.
Noam Chomsky’nin deyimiyle bu “örgütlü ikiyüzlülük”: özgürlük savunusu, coğrafyaya ve kurbanın rengine göre değişiyor.
İşgalci İsrail sadece kendi imajını değil, Batı’nın “ahlaki üstünlük” söylemini de çökertti.
Küresel Dönüşüm: Ahlaki Uyanış
Bugün üniversitelerden sanat çevrelerine, Kuzey Amerika’dan Latin Amerika’ya kadar yeni bir bilinç yükseliyor.
Bu bilinç politik değil, ahlaki: “Gazze’ye sessiz kalmak suça ortak olmaktır.”
Yeni kuşak için Filistin artık uzak bir mesele değil; adalet ve insanlık sınavının aynası.
Sonuç: Gazze’den Doğan Hakikat
Gazze, askeri anlamda değil, ahlaki anlamda kazandı. Çünkü bu savaş, güç ile vicdan arasındaki farkı bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.
İşgalci İsrail, “mağduriyet maskesi”nin ardında gizlenen zulmü artık saklayamıyor.
Gazze’nin yıkıntıları arasında dünya kendini gördü: ahlak ile çıkar, insanlık ile ikiyüzlülük arasındaki çelişkiyi.
Belki savaş henüz bitmedi, ama bir şey kesin olarak değişti: dünya artık işgalci İsrail’i eskisi gibi görmüyor — ve kendini de.



