Depremin Ehsen-i Takvim ile Esfel-i Safilin Tablosu Arasında: “İNSAN” / Abdullah Yolcu

Depremde yıkılan çürük binaları yapanlar ve bu binalara onay/ruhsat verenler, insanların dünya hayatını mahvederken, manevi enkaza sebep olanlar ise, insanların ebedi ahiret hayatını mahvediyorlar.

Depremin Ehsen-i Takvim ile Esfel-i Safilin Tablosu Arasında: “İNSAN” / Abdullah Yolcu

Yüce Allah Kur’an-ı Keriminde, insanoğlunun iki derecesinden bahseder: Ehsen-i takvim; yani “en güzel suret” ve esfel-i safilin; yani “aşağıların aşağısı”.

Yaşanan depremlerde, insanın bu tablosunu apaçık bir şekilde bütün çıplaklığı ile yaşadık ve gördük.

Maraş ve Hatay merkezli büyük depremler yaşadık. Çok canlar kaybettik. Çok binalar yıkıldı. Korkunç bir enkaz oluştu.

On binlerce insanımız öldü.

Enkaz altında can çekişenlerin yükselen iniltilerine ve feryatlarına şahit olduk, çaresizce.

Psikolojimiz bozuldu günlerce!

Bu deprem, bize çok şeyler gösterdi.

Her şeyden önce binalarımızın sağlam olmadığını gösterdi. Müteahhitlerin depreme dayanıklı binalar yapmadığını; yapı denetimcilerin ve belediyelerin bile bile bu yapılara onay ve ruhsat verdiğini gösterdi.

Çürük bina yapan müteahhitlerin ve bu binalara onay ve ruhsat veren yapı denetimcilerin ve belediyecilerin, hiçbirinin yatacak yeri yok!

Ölenlerin ardında, bir de kalanların kahredici hikayeleri var! Ve yaşadıkları sürece, bu acı ile var olmaya devam edecekler!

Anne baba bütün kardeşlerini kaybetmiş bir çocuğun, ömrü boyunca yaşayacağı acıyı, ahı kim kaldırabilir!

Bunun hesabını kim verebilir ki!

On binlerce canın ve canlardan geride kalanların; bunca yıkımın ve dramın hesabını hiç kimse veremez!

Bu, depremin bir yüzü! Bir başka bir yüzü var depremin!

Bu deprem bize bir şey daha gösterdi: Ensen-i takvim (en güzel suret) ile esfel-i safilin (aşağıların aşağısı) arasında olan insanı... Yani insan olanla, insan kalamayanı...

İnsan olanlar depremin yaralarını sarmak için, canını dişine takarak çabaladı. Yardım etti, dua etti. İnsanlıktan nasibini alamamış olanlar ise, bütün çirkefliklerini sergiledi.

Kimi medya kuruluşları enkazdan bir can daha çıkacak umudu ile zemheri soğukta can attı! Bu amaçla günlerce uykusuz kalarak enkazdan canlı yayın yaptı.

Kimi medya kuruluşları da can derdine düşülen böyle bir kıyamette, adeta kasap gibi, et derdine düştü. 

Bazı siyasetçilerimiz halkın acısını paylaşmak ve yaşanan acılara teselli olmak için her yere, her acıya koştu.

Kimi siyasetçiler ise, yaşanan can pazarı üzerine, adeta seçim sandığını kurdu ve enkaz üstünde, adeta bir seçim kampanyası yaptı.

Anlayacağınız deprem, insan olan ile insan olmayanlarımızı ayrıştırdı.

Ne mutlu insan olanlara ve insan kalanlara!

Tabi yaşanan bu acı enkaz, bana başka enkazları hatırlattı.

Depremin enkazına ve enkaz altında kalanlarına bakınca, manevi enkazlar ve bu manevi enkazların altında kalmış olanlar geliyor gözlerimin önüne!

Ne mi geliyor?

Çökmüş iman ve İslam enkazının altında kalan milyonlar geliyor gözümün önüne!

Ve çökmüş insanlık ve ahlak enkazının altında kalan yüz milyonlar geliyor gözümün önüne!

Ailesinin yapısını muhafaza etmediği için, aile fertleri manevi enkaz altında kalan anneler, babalar geliyor gözümün önüne!

Sorumlu olduğu kurumlarda ve cemaatlerde, sorumluluğunu yerine getirmeyen manevi müteahhitlerin elinde çöken yapıların enkazı altında kalan yüzler, binler, on binler ve onların manevi feryatları ve iniltileri geliyor gözlerimin önüne!

Depremde yıkılan çürük binaları yapanlar ve bu binalara onay/ruhsat verenler, insanların dünya hayatını mahvederken, manevi enkaza sebep olanlar ise, insanların ebedi ahiret hayatını mahvediyorlar.

Bu manevi enkazların altında kalanların hesabını, kim, nasıl verecek!!!

Heyhat!

Bunları düşündükçe, uykularım kaçıyor!

Uyuyamıyorum!

Başımızı yastığa koyduğumuzda nasıl uykularımız gelebiliyor!

Heyhat ki, Heyhat!

Rabbim! Şüphesiz biz nefsimize zulmettik! Şayet Sen bizleri bağışlamaz ve affetmezsen, şüphesiz biz kaybedenlerden oluruz!

Senden başka ilah yoktur! Seni tenzih ederiz. Şüphesiz biz zalimlerden olduk!